BM merceğinden, Türkiye etkisi ve dünyanın kaderi
Kaynak:Yaşar İçen
Birleşmiş Milletler (BM) üyesi ülkelerin lider ve üst düzey temsilcileri New York'ta bir araya geldi ve Filistin'e destek konuşmaları-çağrıları BM gündeminde ilk sırayı aldı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan BM Genel Kurulu’na yaptığı konuşma ile tarihe önemli notlar düşerken insanlığın vicdanında kopan “Filistin Fırtınalarına” da tercüman oldu. Zikrettiği her cümleye tüm dünyadan ve salondakilerden destek yağdı çünkü o cümlelerin çoğu vardı azı yoktu Filistin’de.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dönüşte; “Birleşmiş Milletler 80’inci Genel Kurul Toplantısı vesilesiyle düzenlediğimiz Amerika Birleşik Devletleri ziyaretimizi çok verimli programlar, temaslar ve görüşmelerle başarılı bir şekilde tamamlayarak ülkemize döndük.
Türkiye, tüm dünyada vicdanın sesi olmaya devam edecek” dedi özetle çünkü hem BM’nin 80.Genel Kurul Toplantısı’na hem de sonrasında gerçekleştirilen görüşme-temas-program trafiği ile Türkiye bu haftaya damgasını vurdu. Bilhassa da ABD Başkanı Donald Trump ile gerçekleştirilen uzun ve verimli görüşmeler bir anda dünya kamuoyunun ilk sırasına yerleşti.
Beyaz Saray’dan yansıyan görüntülerin samimiyeti pek çok kesimi rahatsız etti ve anında yurt içi-yurt dışı her mecradan saldırılar başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise sadece tebessüm edip geçti tüm bunlara zira “Pişmek; dinlik, sükût, tebessüm lezzetleriyle gelir ruh-a… Ve tıpkı yüzmeyi öğrenmek gibidir pişmek… Kollarını ve bacaklarını çırpmadan dinginlikle kendini bırakırsın tecrübelerine, yüreğinin sesine ve zihninin akışına… Sonra da süzülürsün sadece yoluna…”
İşte Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da ABD’de “sağa sola aldırış etmeden inandığı Türkiye Yüzyılı yolunun akışına kendisini bırakmıştı…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gerçekleştirdiği BM görüşmelerinin ve ABD Başkanı Trump’ı ziyaretinin pozitif etkilerini önümüzdeki günlerde fazlasıyla göreceğiz elbette.
AVRUPA AYAKTA DURAMIYOR ARTIK
BM’de su yüzüne çıkan bir diğer sonuçta şu oldu: “Artık net bir tablo var dünyanın gözü önünde AB’ye dair. Herkes yaşlı, yorgun ve hasta Avrupa’yı sırtından atmak istiyor! En başta da ABD ve İsrail. Avrupa ise kabuğunu küçültüp sıkılaştırarak ve “özüne dönmeye” çalışarak güçlenmeye çalışsa da, iş işten çoktan geçmiş görünüyor Avrupa için…”
Yarattığı “konfor ve üstenci kimlik” anlayışı ile bir dönem dünyanın cazibe merkezi olan Avrupa, şimdi bu konforun ve üstenci kimliğin yan etkileri olan tembellik, psikolojik rahatsızlıklar, kaybedilen güven ve maddi sıkıntılar eşliğinde EX olacağı günü bekliyor.
BRICS YENİ DÜNYA MI?
Peki Avrupa EX olurken yeni zirve neresi olacak? 2006 yılında Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin tarafından kurulan BRICS’e ne dersiniz? Olur mu, tutar mı, Doğu batıya galip gelir mi soruları eşliğinde BRICS her geçen gün daha da genişliyor. 2006 yılında kurulan ve üye ülkeler arasında ekonomik iş birliğini amaçlayan BRICS’e 2010’da Güney Afrika da eklenmiş ve Güney Afrika'nın ev sahipliğinde düzenlenen 2023 BRICS Zirvesi’nde üye ülkelerin liderleri genişleme kararı almıştı. Sonrasında Mısır, Etiyopya, İran, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri de 1 Ocak 2024'te BRICS’e katıldı. Ve son olarak bu hafta Filistin’de BRICS e üye olmak istediğini açıkladı. Üye olmasa da şimdilik beklemede kalabileceği belirtilen Filistin için bu kararın getirilerini ve götürülerini göreceğiz.
BRICS ülkeleri, dünya nüfusunun neredeyse yüzde 45’ini kapsıyor. Ayrıca resmen üye olmasa da arka planda BRICS’e off the record desteğini sunan ülkeleri de unutmamak gerekiyor. Yeni Dünya Düzeni’nin beş lokomotif ülkesi Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın baş harfleriyle oluşan BRICS, sahneye Batı'nın tek taraflı ekonomik iş birliğine alternatif olarak ortaya çıksa da ilerleyen dönemlerde bu çıtayı daha da genişletecektir diye düşünüyorum. BRICS ekonomik-siyasi-askeri-stratejik-sosyolojik çerçevede kararlar almayı ve bu kararlar doğrultusunda birlikte hareket etmeyi tercih edecektir.
Doğu Bloku böyle güçlü bir politika geliştirirken aklıma ilk gelen İsrail ve ABD oluyor nedense. İsrail’in AB’ye yönelik negatif bakış açısını ve İsrail’in artık Avrupa’yı görmeye tahammül dahi edemediğini sık sık dile getiriyorum ve bu doğrultuda “İsrail her şeyin sonunda tüm elde ettikleriyle BRICS in Batıya açılan kapısı olmak isteyecektir” tezimi yinelemek istiyorum.
ABD de, Trump’ın kimine göre çılgın bana göre ise post realist tavrıyla “ülkeme faydası olanla görüşürüm ve birlikte yürürüm” demeye devam ederken biten Avrupa’ya nereye kadar mihmandarlık yapacak? Son süreçte Birleşik Krallık ile yakın ilişkiler geliştiren Trump büyük ihtimalle oradan da mutlu olmayacaktır zira orası da kendi içinde ciddi sınavlardan geçiyor. Sizi bilmem fakat ben ilerleyen dönemde ABD’nin de BRICS’e sıcak bakacağını düşünüyorum.
TÜRKİYE YENİ DÜNYA DENGESİ
Dünyanın içinden geçtiği bu zorlu ve sancılı doğum yılları sonrasında Türkiye’nin güçlenerek çıkacağına inanıyorum. Türkiye son yıllarda sergilediği uzlaşı tavrı ve kutuplara yönelik eşit mesafesi ile çekilmek istenen tuzakları elinin tersiyle itti.
Şimdi Türkiye’nin önünde “Suriye Parkuru” var ve burası keskin bir bıçak sırtı. SDG ile karşı karşıya getirilmeye çalışılan Türkiye, İsrail ve DEAŞ unsurlarını da göz önünde bulundurmalı. Yeniden hareket kazanan DEAŞ, Suriye’nin tüm seyrini ve mevcut stratejilerini tepe takla edebilir.
Türkiye’nin şu an ihtiyacı olan tek şey; her kesimle görüşmeleri önemseyen, kazanımdan yana stratejiyi ön plana çıkaran ve eksi-artı tüm olasılıkları masasına alan popülizmden uzak soft diplomatik yaklaşım.
Bununla birlikte içeride hız verilen Terörsüz Türkiye başlığının öyle veya böyle işin sonunda bir şekilde Suriye’ye bağlanacağını düşünüyorum bu nedenle “keskin” açıklamalardan kaçınmak uzun vadeli kazanımları gözetmek gerekiyor.