İran’dan sonra Bahçeli’ye itirazı olan var mı?
Kaynak:Hakkarihabertv.com
Ve bu öngörüye olan inancımızla başından beri “amasız fakatsız” bu konuda herkes elinden geleni yapmalı dedik durduk…
Şimdi de; ortak huzur adına “sil baştan bir hafıza inşa etmeye devam diyoruz, kimseler çıkıp da “benim terör acım seninkini döver” demesin diyoruz, “ben varım çünkü sen varsın” bilinci hepimizin yüreğine konsun istiyoruz… Özetle “ortak”; anayasa, anlayış, saygı, değerler, gelecek çerçevesinde buluşarak coğrafyanın içinde bulunduğu fırtınadan en az hasarla çıkmak zorunda Türkiye. Zira; barışı sürdürmek, savaşı bitirmekten daha önemlidir…
Türkiye her kademesi ve her vatandaşı ile inşa etmeye çalıştığı huzur ortamını yasalarla sağlam temellere oturtmak ve devamında da sahip çıkmak zorunda. Bu görev elbette ki başta devlet mekanizmasına sonrasında da siyaset camiasına ve vatandaşlara düşüyor.
Bilhassa da Kürtler sımsıkı sarılarak koruyup kollamalı “Terörsüz Türkiye” miladını. Son süreçte bilinçli veya bilinçsiz bazı grupların yaptığı açıklamalar ve davranışlar sakın ola ki genele mâl edilmesin, peşine düşülmesin. Her açıklama ve davranış bireyi bağlar, varsa hukuki müeyyidesi o da acilen bireyi bağlamalı. Huzuru bozmanın kimsenin hakkı olmadığı gibi Kürtlerin de bu tarz provokasyonlara karşı set çekmesi ve geçit vermemesi gerekiyor.
Misal herkesin fazlasıyla hassas olduğu ve bam tellerini törpülemeye çalıştığı günlerden geçerken, tüm ülkede aynı anda başlayan (bilhassa da batıdaki büyükşehirlerde) ve kamuya açık vapur-park-bahçe-otobüs-metro vb ortak alanlarda yüksek sesli Kürtçe müzikler eşliğinde çekilen halayların manâsı nedir? Lütfen dikkat diyorum çünkü Türkiye kendi huzur çerçevesini korumakla birlikte coğrafyanın da “iletişim-görüşme-barış-akitler” merkezi olması bekleniyor…
Çünkü Türkiye, son yıllarda uluslararası mecrada sergilediği “Soft Diplomasi” tavrı ile her başlıkta kendisini ispatlamış konumda. Türkiye acilen bu yönde “çoklu perspektife sahip kriz ekipleri” oluşturmalı. Çözüm ihtimalleri üretecek, görüşmeleri yürütecek, ikna edebilecek, sorunlar karşısında yeni rotaları anında oluşturabilecek ekipler eşliğinde dünyanın barış masası olabilir Türkiye.
İsrail ve İran’ın tenis maçı misali karşılıklı atışmaları nereye varacak diye sorarsanız; 26 Mayıs 2025 tarihli “Cevapları kendi içinde” yeni dünya sor(g)uları başlıklı yazıma bakmanızı tavsiye ederim. Zira o yazımda tüm ülkeleri ve onlara yönelik gelecek ihtimallerini tek tek net bir şekilde yazmıştım. Tüm ihtimaller olmasa da (zamanı geldiğinde mutlaka o ihtimalleri de yazacağım) kısa vadede olmasını öngördüğüm başlıklara yer verdiğim o yazımdaki şu paragraf aslında tüm yeni dünya mevzularının ana teması niteliğinde; “artık hiçbir meseleyi şahsına münhasır düşünemiyoruz ve konuşamıyoruz. Her meselenin diğerleriyle göbek bağı var çünkü herkes ve her şey bir diğerine mahkum bırakılarak inisiyatifler/iradeler yok ediliyor…”
*** İranlılar 1979’da ülkelerine zorla giydirilen İslam Cumhuriyeti sistemini değiştirmek istiyor tıpkı Şah Dönemi’nde olduğu gibi. Şah Muhammed Rıza Pehlevi Döneminde ciddi anlamda rahatsızlık yaşayan ve gitmesi için “ne olursa olsun yeter ki Şah gitsin” buhranına kapıldıysa İranlılar (Şah’ın bizzat eşi ve yakın çevresi de Şah Pehlevi’den rahatsızdı) şimdi de “mevcut sistem değişsin de ne olursa olsun” bunalmışlığı içinde. Hatta ve hatta şimdi bölünmeye bile razı İranlılar çünkü kaynaklar açısından oldukça zengin olan İran, tüm kazancını uluslararası oluşumlara aktarırken söz konusu kendi halkı olunca yoksulluğu-yoksunluğu-ağır toplumsal kuralları dayattı onlarca yıldır.
Bazı kesimler İsrail saldırılarının İran halkını İran Yönetimi etrafında kenetleyeceğini söylese de ben bu görüşe asla katılmıyorum. Kenetlenme değil tam tersine kopma ve sapma yaşanması ihtimali çok yüksek İran’da. Şimdi şu önemli sorunun cevabını aramalı coğrafyadaki ülkeler; İran’da Suudi Arabistan da olduğu gibi sistem değişirse “Eski İran”ın rolü kime verilecek?