• BIST 9915.62
  • Altın 2439.282
  • Dolar 32.4246
  • Euro 34.6533
  • İstanbul 16 °C
  • Ankara 21 °C

KANDİL BERMUDA ŞEYTAN ÜÇGENİ GİBİ

KANDİL BERMUDA ŞEYTAN ÜÇGENİ GİBİ
Osman Sağırlı PKK nin bir numaralı ismi Murat Karayılan la Kandil de görüştü.

 KORTEK KONTROL NOKTASINDA 24 SAAT NÖBET
Yıllardır PKK'nin üssü olan Kandil, hem yüzölçümü hem de coğrafi olarak Hakkari ile benzerlik gösteriyor. İçerisinde çok sayıda köyün de bulunduğu Kandil'e girmek isteyen, Kortek kontrol noktasında olduğu gibi 24 saat nöbet tutan silahlı PKK'liler tarafından aranıyor. Şüpheli görülen kişiler, örgütün HPG (askeri kanat) üyeleri tarafından engelleniyor. 


 KANDİL, BERMUDA ŞEYTAN ÜÇGENİ GİBİ
Türkiye, Irak ve İran arasında oldukça büyük bir yüzölçümüne sahip dağlık bir alandan oluşan Kandil'de onlarca köy bulunuyor. 3 bin metreyi bulan yüksekliğe sahip dağın eteklerine ulaşım asfalt yollarla sağlanıyor. Zirveleri ise tamamen PKK'liler kullanıyor. Zaman zaman köylere inen ve buralarda sivil halkla kaynaşan örgüt üyeleri ara sıra şehire iniyor, alışveriş yapıyor.

 KANDİL'İN KURALLARI
* Her gün tıraş olunacak
* Ağaç kesilmeyecek, av yasak
* Kimse ile tartışılmayacak
* Aksi durumlarda silahı elinden alınacak (Dağdakiler için en ağır ceza bu)


 Sunuş
 Kandil'den Türkiye açılımı

PKK ile ilk temasım 2007'de Kerkük'te olmuştu. Türkiye'den geldiğimi fark eden örgüt sempatizanları Talabani'ye bağlı istihbarat birimlerini haberdar etmiş, göz altına alınmış yaklaşık 7 saat sorgulanmıştım. 

Aradan geçen 2 yıl sonunda birçok şey değişmiş, Türkiye'de açılım gündeme gelmişti. Yine Kuzey Irak'ta bu defa PKK'nin merkezi Kandil'deydim. Örgütün Medya İlişkileri Sorumlusu Ahmet Deniz'e Murat Karayılan ile ilgili görüşmek istediğimi söylediğimde, “Biz Türkiye medyasına konuşmak istemiyoruz. Çünkü söylediklerimiz yerine akıllarındakileri yazıyorlar. Bizimle ilgili yorum yapılabilir, ancak söylediklerimizi vermek kaydıyla” diyerek görüşme talebimi kabul etmedi. Israr üzerine telefonla bilgi vereceğini söyleyip beni uğurladı.
Bir hafta sonra, “Arkadaş (Karayılan) size özel röportaj verecek. Ama emin olun ki bundan sonra Türkiye medyasına konuştuğumuzu görmeyeceksiniz sizi bekliyor” diyerek Kandil'e davet etti. 

235 kilometrelik Erbil-Kandil arasındaki 4 saatlik yolu; bir sürü kontrol noktası geçerek, zaman zaman patika yollardan yürüyerek gitmeye değerdi. Çünkü PKK'de bana röportaj vererek kendince bir açılım yapıyordu. 

PKK kontrol noktalarından geçerek yakın bir yerde telefonları teslim ettim. Önce çaylar ardından da 15 kişilik koruma ekibiyle birlikte PKK Sözcüsü Murat Karayılan geldi. 

Kısa tanışma faslının ardından o da Türkiye medyasına güvensizliğini dile getirdi. “Propaganda amaçlı sözlerinizden ziyade sorduklarıma cevap almak isterim” şeklindeki talebim üzerine, “İstediğinizi sorabilirsiniz, propaganda için burada değilim. Uzun bir yoldan sadece samimiyetinize güvendiğimiz için geldim. Yazıp yazmamak size kalmış” dedi.
Röportaj sırasında sorularımıza açıklıkla cevap verdi. Ses tonunu yükselttiği, vücut teması ile etkilemeye çalıştığı, zaman zaman da güldüğü anlar oldu. Yaklaşık üç saati röportajla geçen 5 saatlik görüşmemiz de Karayılan'ın yemek esnasında söyledikleri daha önemliydi.
İşte onlardan bazı başlıklar;

“Başbakan Erdoğan'da liderlik özelliği var. Çünkü böyle bir durumu ancak lider vasıflı kişiler göze alabilir. Cesaretli de buldum. Ancak benim kaygılarım var. Bir Özal sendromu yaşamaktan endişe ediyorum...”

DTP'li belediyelere yönelik baskınlar yıldırma politikası (Bu baskınların yolsuzluk ile ilgili olduğunu hatırlatmamız üzerine) Eğer gerçekten böyle ise sonuna kadar gidilmeli. Kimse bizim arkamıza sığınarak Kürt kimliğini lekeleyemez. Buna en önce biz karşı çıkarız”
Özetle Karayılan'ın söylediklerinden ziyade dile getiremedikleri daha önemli...

 Açılım Meclis'te tartışıldı. Meselenin Meclis'te tartışılması ve gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her şeyden önce Meclis'in, Kürt sorununu ilk kez tartışmış olması bile bize göre önemli bir sonuç. Fakat Kürt sorunun, demokratik çözümü temelinde Türkiye kendi geleceğine dönük olarak yeni bir süreci başlatabilirdi. Maalesef bu olmadı. Pratik adımlar atılmadı. İlk başlarda daha ümitliydik. Şu anki durumda herhangi bir çözüm yok.

 - Siz nasıl bir başlangıç yapılmasını bekliyordunuz?
Kürt meselesi çok köklü bir sorun. Basit açılımlarla sorunu çözmek mümkün değil. Ağır bir akciğer hastası aspirinle tedavi edilmez. Kürt sorunu, bazı yerleşim birimlerinın isimlerinde eskiye dönüş ya da Kürtçe TV kurulmasıyla çözülmez. Kürtlerin zaten bugün bile 15'ten fazla kanalı var. Bir üniversitede Kürdoloji Enstitüsü açılması. Ne var bunda? Yurt dışında Kürtlerin açmış olduğu enstitüler de mevcut. Kürt dilinin seçmeli dil olarak okutulması da çare değil. Burada bir topluluk var. Bunların kimliğinin kabulü önemli. 85 yıllık süre içinde büyük trajedilerin yaşandığı bir sorundan bahsediyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti (düzeltiyor) Devleti, geçmişten bu yana Kürt halkı gerçekliğini, kimliğini göz ardı etti. Bu hataydı; “Biz şimdi bu yanlışı düzeltiyoruz. Kürtler de var, kimlik sahibidir. Bunların her türlü haklarını ve kimliklerini tanıyoruz. Birlikte kardeşçe yaşıyoruz. Bin yıllık tarihimiz var. Birleşerek yaşamayı ön gören yeni projeyi gündemleştiriyoruz” demeliydi.

 - Sayın Başbakan da bu anlama gelen sözler söyledi. Üstelik Dersim olaylarını savunanları ‘insanlıktan nasibini almamış kişiler' olarak niteledi. Dağların boşuna bombalandığını, köylerin yakılıp yıkıldığını ve o coğrafyada yaşayan kişilerin çocuklarını kaybettiğini söyledi. Bu sizin için önemli bir mesaj değil mi?

 AK PARTİ VE CHP AYNI KEFEDE DEĞİL

Sayın Başbakanın söylediği sözlerin tabii ki bir anlamı var. Ancak yeterli değil. Eğer bir devlet politikası, yaşanan acıların nedenlerini de ortaya koysa amenna. 

Başbakan yakındığı o uygulamaları kınarken aslında farklı bir yaklaşım sergiliyor. O uygulamaları sürdürmek isteyenlere diyor ki; ‘sizin uygulamalarınız çağ dışı. Yeni metotlarla meseleye yaklaşıp Kürtleri denetim altına almak gerekiyor.” 

Türkiye'nin birliği bütünlüğü deniliyor. Biz de aynı şeyleri savunuyoruz. AK Parti'nin baştan beri, devletin Kürtlere yönelik sert yöntemlerini eleştirdiği doğrudur. Ancak kendileri yumuşak uygulamalarla Kürtleri terbiye etmek istiyor. AK Parti ‘bu sorun sadece askeri yöntemler ve güvenlik kuvvetleriyle çözülemez' diyor. Erdoğan'ın bu sözlerini ben şöyle okuyorum: “PKK tasfiye edilmesi gereken bir mahlûk. Bu sadece askerî yöntemle bitirilmez. Değişik yollar uygulayıp tasfiye edelim.” Bu sözlerden sonra nasıl ümitli olayım. 

Bütün bunlara rağmen hükümet diğerlerine göre iyi. AK Parti ile CHP aynı kefede değil. Fakat şimdi karşımızda sorunu çözeceğini iddia eden bir hükümet var. Bu hükümetin mevcut uyguladığı politikaların çözümü getirmeyeceğini söylüyorum. Bir kere bunun gibi sorunlar, dünyanın her tarafında yaşanmıştır. Yani ilk kez sadece Türkiye'de yaşanan bir sorun değil. Bu sorunlar çözülürken, tartışma ile çözülür ve karşı taraf muhatap alınarak çözülür. Şimdi mesela hükümet diyor ki; ‘biz bu sorunu muhatapsız çözeriz. ‘Muhatabımız millettir' Ama öyle değil. Bu sorunun bir de karşı tarafı var.”


 ÖZAL KONUŞMAMIŞTI

- Çözümün tıkandığı nokta da işte burada. Okumalar farklı. 86 yıllık bir sürecin faturasını sadece bir hükümete çıkarmak doğru mu?

Başbakan bazı yeni şeyler söylüyor. Ama bunun karşılığında ‘PKK de harakiri yapsın' diyor. Dolayısıyla Başbakan'ın o tür çıkışları bu işe çözüm olmaz. Bir de 1988'de Başbakan Turgut Özal çıkıp Erdoğan'ın konuştuğu gibi konuşamazdı. Çünkü sorun bu denli ulusal ve uluslararası bir hâl almamıştı. Artık sorunun askeri yöntemle çözülemeyeceği ortada. Başta başbakan olmak üzere Türkiye'nin tüm sorumluları bu sorunu bugün çözmek zorunda.

 - Nasıl bir başlangıç yapılacağı hususunda bir tek başlık söylediniz ki o da Kürt kimliğinin tanınması şeklinde... Bunun dışındaki önerileriniz neler?
Ben bunu her defasında tek tek sıralamak zorunda değilim. Ana dil hakkının tanınması, ana dilde eğitim hakkının sağlanması, siyasal örgütlenmeye imkân tanınması, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve bir toplumsal uzlaşma projesinin imzalanması çözüm için sıralayabileceğim diğer hususlar. Barış gruplarını göndermekle kendimizce bir mesaj vermeye çalıştık.


 SÜREÇ BALTALANABİLİR

 - O karşılama olayları organizeydi. DTP her türlü imkânıyla Silopi'den Diyarbakır'a adam taşıdı.

DTP'nin katkıları olabilir. Ancak; halkın bu denli sevgi gösterisinde bulunması ciddiydi. Eğer burada propaganda veya psikolojik savaş yapılacaksa o zaman bu ayrı değerlendirilir. Ancak eğer sorun masaya yatırılıp adam akıllı çözülecekse gerçekleri konuşmalıyız. Gerçekler şudur: PKK'nin yok dediği hususlar, Kürt kısmında olmaz. 30 yıldır biz de burada siyaset yapıyoruz. Mevcut Türkiye Cumhuriyetinin sorumluları da siyaset yapıyor. Yani her gün PKK'ye küfretmek temelinde sorun çözülür mü? Biz sorunu çözmek istiyoruz. Fakat böyle değil.

 - Ne gibi adımlar?
Niye siyasi yöntemlerden bahsedilmiyor? Başbakan'ın ‘anaların gözyaşları dinsin” şeklinde kurduğu cümlelerin tümü güzel. Bazı iyi şeyler söylemek sorunu çözmez. Eğer hükümet ciddi adımlar atmazsa, süreci bozmak isteyen bazı güçler ortaya çıkacaktır.

 - Süreci baltalamaya çalışacak güçler kimler?
Bunlar çözümü istemeyen rant çevreleri... Türkiye'de savaştan siyasî ve ekonomik rant sağlayan çevreler...


 KÜRT SORUNU İNGİLİZ OYUNU

 - Bunlar Kürt müdür Türk müdür?

Türk ve Kürt olmaktan ziyade, devlet içinde örgütlenmiş insanlar. Ergenekon örneğinde görülmedi mi? Üstelik Ergenekon yapılanmasının tamamı sorgulanmadı ki. Büyük bir kısmının devlet içinde varlığını sürdürdüğünü düşünüyorum. MHP ve CHP'nin dillendirdiği durum buna örnek. Erdoğan bu noktada doğru söylüyor. Muhalefeti kast ederek sarfettiği “şehit cenazelerinin gelmesini istiyorsunuz” sözü doğru. Devlet bürokrasisi içinde bu savaşın sürmesinden yana olan kesimler var. Şimdiye kadar bu sorunun bu kadar sarpa sarması ve çözümün engellenmesinin nedeni de bu yaklaşım. Kürtlerde olup olmadığına gelince; Kürtlerin içerisine sızdırılmış bazı insanların olduğu gerçek. Ama Kürtler zavallı bir halk. Ne çıkar sağlayabilirler ki?


 ALMANYA ÇÖZÜM İSTEMİYOR

 - Çatışmanın sürdürülmesinden yana tavır almakla bu ortama katkı sağlamıyor musunuz?

Kendi öz gücümüze dayalı mütevazı bir yaşamı sürdürmeye çalışıyoruz. Günlük masrafım belki de bir dolar bile değil. Bu savaşın sürmesinden rant sağlayanlar sadece Türkiye içerisinde değil. Türkiye dışında da var. Şimdiye kadar Kürt sorunun çözülmesini istemeyenler de dış güçlerdi. Onlar istiyor ki ‘Bu sorun hep var olsun. Bunu Türkiye ve bölgedeki ülkelere karşı koz olarak kullanalım.' İngilizler 1921'de Kahire'de yaptıkları konferansta Kürt sorununda çözümü değil, çözümsüzlüğü istedi. Mesela Almanya, Fransa ve Amerika bu sorunla bölge ülkelerini dövmek istiyor. Amerika bugün itibarıyla sorunu minimize etmek istiyor ama köklü bir çözüme kavuşmasını istemiyor. Bu sorunla hedef Orta Doğu'yu kontrol altında tutmak. İşte bunun için diyoruz ki; ‘gelin bu meseleyi kendi kendimize çözelim'. Bizi çatıştırmak istedikleri açık.

 -Bu dış güçlerin sizinle temasları oldu mu?
Zaman zaman oldu. Ama bu bizi destekleyerek ya da yardım sunarak olmadı. Mesela, bize karşı tavır alarak Türkiye'de çözümden yana olanları elini güçlendirme suretiyle de oluyor. Örnek, Almanya çözüm istemiyor. Çünkü Almanya çok iyi biliyor ki, Kürt sorunu çözülürse Türkiye büyüyecek ve demokratikleşecek. Bunun sonucunda Türkiye Avrupa Birliğine kabul edilecek. Hatta belki de Türkiye Orta Doğu'da başka bir birliğe liderlik edecek. Kürt sorunu olduğu sürece Türkiye tam demokratikleşemez. Uluslararası güçlerin sorunun köklü çözümünden yana olduğunu düşünmüyorum.

 - Silahlı mücadelede ısrar etmeniz çözümsüzlüğü isteyenlerin elini güçlendirmiyor mu?
Silahlı mücadelede ısrar etmiyoruz. Biz de Kürt halkının parçası olarak bir iradeyiz. Silahlı güçlerimizin yanı sıra siyasî güçlerimiz var. Sorunların siyasal yöntemlerle, diyalogla çözülmesi stratejisini esas alıyoruz. 1993 yılında beri sorunu siyasî yöntemlerle çözmek istiyoruz. 1999'dan beri de meşru savunma çizgisini esas almışız. O da şudur: Eğer bana saldırırsan ben de kendimi savunurum. Çözüm istiyoruz, teslim olmayı değil. Karşılıklı bir diyalog ve uzlaşma olursa, onurlu barışa varız. Türkiye'nin demokratikleşmesi ve Kürt sorunun özerklik temelinde çözülmesi için her türlü kolaylığı gösteririz.


 RÖPORTAJDAN İLGİNÇ NOTLAR
* Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik olarak “Sayın “ ifadesine özen gösterdi. 

* Konuşmasında ‘hükümet' olarak telaffuz ettiği cümleleri tekrar tekrar ‘devlet' olarak düzeltmesi dikkat çekti.

* Fotoğrafı çekilirken karelerde Öcalan gibi durmayı tercih etti. 

* Röportaj esnasında kendi kameraları da görüntü aldığı için ara sıra kameraya dönüp ses tonunu yükselterek örgüt üyelerine mesaj vermeye çalıştı.

* Görüşme bittikten sonra yanımızdan ayırlırken bulunduğumuz kütüphaneden dışarı çıkmamamız için sürekli ikazlarda bulundu. 

* Vücut dilini iyi kullandı. Jest ve mimikleri ile etkilemeye çalıştı. Genellikle samimi bir görüntü çizmek istedi.

* Oturduğu sandalyenin arkasında bir bond çanta yerleştirildi. Bu çanta kendisi ile beraber yer değiştirdi... 

* Türkiye gündemine ilişkin bir takım sorular sorarak fikir uyumluluğunu tartmaya çalıştı (ıslak imza, ergenekon gibi)


 Turgut Özal, Türkiye için büyük kayıp
 Bütün problemleri çözmek istedi ancak dış güçler izin vermedi!


30 yıllık süreçte geriye dönüp baktığınızda, bu ilişkide olduğunuz ya da size müsamaha gösteren devletlerden, bugün samimi olmadığına inandığınız devletler hangileridir?

Şu anda PKK'yi destekleyen kim var ki? 1985 yılından bu yana PKK'ye karşı ABD hep Türkiye'yi desteklemiştir. Ancak bunun altında bile farklı hesaplar oldu. Eminim ki Amerika ve benzeri devletler olmasaydı Kürt sorunu şimdiye kadar çoktan çözülmüş olurdu. Özal niye öldü? Özal, Türkiye için büyük bir kayıptı. Türkiye'nin her türlü sorununu çözmek istedi fakat uluslar arası devler ve onların Türkiye'deki uzantıları fırsat vermedi.


 Pankart açanlar bizden değil
 Karşılamada yanlış yapılmış


Habur'da tahrikler vardı. ‘Biji Serok Apo' diye bağırmanın, pankart açmanın tahrikin anlamı var mıydı?

Eğer böyle yapıldıysa yanlış. Ama pankart açanları araştırdık bizden değilller. Güvenlik güçleri de araştırıyor. Halen kim oldukları açıklanmadı.

-Gönderilecek yeni gruplar var mı?

Kürt halkı artık şekerle kandırılamaz. Binlerce insan otobüse ulaşıp elini sürmek ve öpmek istedi. Bu barışa duyulan özlemdi.

- Peki bu gönderilen grupların karşılanması sırasında, miting yapan on binlerin size yönelik bir mesajı yok muydu? Diyarbakır'daki karşılanma töreni, artık sizin dağda kalmamanız gerektiği yönünde bir mesaj olarak algılanamaz mı?

Tabii ki bize yönelik bir mesaj da içeriyordu... Ama barış iki taraflı olur. Halkımızın onurlu bir barış istediği ortada...

 DAĞDAKİLERİN ORTAK ÖZELLİKLERİ
* Konuştukları dil (yabancılar dahil) Türkçe-Kürtçe
* Takımları eskiden Galatasaray, şimdi Diyarbakırspor
* Kullandıkları cümle Hewal (arkadaş)
* Örnek kişi Abdullah Öcalan
* Düşmanları Osman Öcalan
* Kıyafet olarak şalvar, gömlek yelek... Ayakkabı olarak mekap...
* Onur Öymen'i samimi buluyorlar. (İçindekileri yansıttığına inanıyorlar)
* En büyüğünden en küçüğüne ortak cümleler kullanıp, Öcalan'ı taklit ediyorlar.

Bu haber toplam 6152 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
YASAL UYARI: Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Hakkarihabertv.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Hakkari Haber TV | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel :
Feyzullah TAŞ- 0.(505) 440 39 66
Savaş TAŞ - 0.(545) 864 4868
YUSUF TAŞ- 0.(544) 346 1740 | Haber Scripti: CM Bilişim