• BIST 10082.77
  • Altın 2439.282
  • Dolar 32.4246
  • Euro 34.6533
  • İstanbul 15 °C
  • Ankara 21 °C

Hakkari’de dağcılık fakültesi olmalı!

Hakkari’de dağcılık fakültesi olmalı!
irfan Aksu, TRT'ye verdiği röportajda Hakkari üniversitesinde dağcılık liderlik ve dağcılık branşına ait bir fakülte dağcılık fakültesinin alması gerekir dedi.

Bölgeyi çok iyi tanıyan Hakkari Şırnak ve Van sevdalısı Dr. İrfan Aksu kimdir:

 Dr. İrfan Aksu,” İnşaat Mühendis, Karayolları Genel Müdürlüğü bünyesinde Kontrol Mühendisi, Kontrol Şefi, Arazi Mühendisi, Başmühendislikler, Bölge Müdür Yardımcılıkları, Bölge Müdür Veliliği yaptım.

Doğu ve Güneydoğu ile Doğu Karadeniz bölgelerinde 22 ilde Devlet, İl, Otoyol, Protokol ve Öncellikli yollarında çalıştım. Profesyonel olarak Ankara Dağcılar Spor Kulübü ve Mardin Dağcılık ve Doğa Sporları Kulüplerinin Lisans Yüksek irtifa Dağcı sporcusuyum. Ayrıca Anka sar Arama Kurtarma derneği üyesiyim. Afet Risk Yönetimi üzerine Yüksek Lisans ve Doktora yaptım. Olay yeri yönetimi ve komuta kontrol merkezi uzmanı…..

 

Aksu TRT’ye verdiği röportajında küresel ısınma ve buzulların eridiğini ifade etmişti. Aksu;”

“EN BÜYÜK AFET İNSANIN AFETİ BİLMEMESİ İLE BAŞLAR

 

KÜRESEL BİR KRİZ OLARAK İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE TÜRKİYE’DE AFET YÖNETİMİ; DÖNEMLER VE DEĞİŞİM DİNAMİKLERİ

 

 “Türkiye coğrafi özelliği ve konumu itibariyle kuzey yarım kürede yer alan bir ülkedir.” Aynı zamanda Türkiye özel konumu gereği Asya ve Avrupa arasında yer alıp üç tarafı denizlerle çevrili bir yarımada ülkesi olması sonucu ve dağların kıyıya olan uzanış biçimi Türkiye’de çeşitli iklim tipleri gözlenmektedir.

 

Aynı zamanda matematiksel konumunun getirdikleriyle dört mevsimin belirgin olarak yaşandığı gözlenmektedir. “Türkiye’de gözlemlediğimiz bu başlıca iklim tipleri; Akdeniz iklimi, Karadeniz iklimi, Karasal iklim, Geçiş iklimleri şeklindedir.”

 

İklim krizi, dünya genelinde iklim değişikliğine bağlı olarak ortaya çıkan ve çevresel, sosyal ve ekonomik etkilere yol açan bir durumdur.

 

İklim krizi, atmosferdeki sera gazlarının artışı, küresel ısınma, deniz seviyelerinin yükselmesi, ekstrem hava olaylarının sıklığının artması gibi faktörlerle ilişkilidir. Bu kriz, doğal ekosistemler üzerinde zararlı etkilere, bitki ve hayvan türlerinin yok olmasına, su kaynaklarının azalmasına ve insan sağlığına olumsuz etkiler yapabilir.

 

İklim krizi, uzun vadeli ve küresel bir sorundur. İklim değişikliği konusunda Uluslararası toplumun dikkatini çekmiştir.

 

Bilim insanları ve uzmanlar, sera gazı emisyonlarının azaltılması, temiz enerji kaynaklarının kullanımının teşvik edilmesi, enerji verimliliğinin artırılması, ormansızlaşmanın durdurulması gibi önlemlerin alınmasını önermektedir. Ayrıca, toplumun bilinçlendirilmesi, sürdürülebilir tarım ve endüstri uygulamalarının teşvik edilmesi de önemli adımlardır.

 

İklim kriziyle mücadele için 2015 yılında Paris Anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşma, küresel sıcaklık artışını 2°C ile sınırlama hedefini benimsemekte ve sera gazı emisyonlarının azaltılması için ülkeler arasında işbirliği yapılmasını öngörmektedir.

 

Bununla birlikte, iklim krizine yönelik daha fazla çaba gerekmektedir ve bireyler, kurumlar ve hükümetlerin birlikte hareket etmeleri önemlidir.

 

İklim krizi, sürdürülebilirlik ve çevre koruması konularında farkındalığın artmasına ve daha yeşil politikaların benimsenmesine yol açmıştır.

 

Ancak hala önemli adımlar atılması ve küresel düzeyde etkili çözümler bulunması gerekmektedir. İklim krizinin etkileriyle mücadele, uzun vadeli bir taahhüt gerektirmekte ve tüm toplumun katılımını gerektirmektedir.

 

Kuraklık, su kaynaklarının azalması ve yağışların yetersiz olması sonucu ortaya çıkan bir doğa kaynaklı afettir. Kuraklık, tarım, su kaynakları, ekosistemler ve insan yaşamı üzerinde ciddi etkilere sahip olabilir.

 

Bu etkiler arasında tarım verimliliğinde düşüş, su kaynaklarının tükenmesi, gıda güvencesi sorunları, orman yangınlarının artması ve ekonomik kayıplar yer alabilir.

 

Kuraklık, bazı bölgelerde yaşayan insanlar için yaşam koşullarını zorlaştırabilir ve göçe neden olabilir. Kuraklık, tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlayan toplulukları olumsuz etkileyebilir.

 

Su kaynaklarının azalması ve bitki örtüsünün zarar görmesi, tarım üretimini düşürebilir ve gıda güvencesi sorunlarına yol açabilir. Bu durumda, insanlar temel ihtiyaçlarını karşılamak için daha verimli ve sürdürülebilir alanlara göç edebilirler.

 

Kuraklık nedeniyle göç, çevresel göç olarak adlandırılan bir tür göç biçimidir. İnsanlar, daha fazla su ve kaynak sağlayan bölgelere veya şehirlere taşınabilirler. Bu da nüfus yoğunluğunun artmasına, yerel kaynakların aşırı kullanımına ve sosyal ve ekonomik baskılara yol açabilir. Ayrıca, göç eden insanlar arasında işsizlik, barınma sorunları ve sosyal uyum zorlukları gibi sorunlar ortaya çıkabilir.

 

Kuraklıkla başa çıkmak için su kaynaklarının etkin yönetimi, su tasarrufu ve sürdürülebilir tarım uygulamaları gibi önlemler alınmalıdır. Aynı zamanda, toplulukları desteklemek ve iklim değişikliğiyle mücadele etmek için ulusal ve uluslararası düzeyde politikalar oluşturulmalı ve uygulanmalıdır.

 

Bu şekilde, kuraklık nedeniyle yaşanan göç olayları azaltılabilir veya etkileri hafifletilebilir. Kuraklığa bağlı göçler, su kaynaklarının azalması ve tarım verimliliğinin düşmesi gibi nedenlerle ortaya çıkan bir göç şeklidir.

 

Kuraklık, özellikle kırsal bölgelerde tarıma dayalı geçimini sağlayan toplulukları etkileyebilir ve insanları daha verimli bölgelere veya şehirlere göç etmeye zorlayabilir.

 

Kuraklığa bağlı göçlerin birkaç etkisi olabilir:

Tarım verimliliğinin düşmesi: Kuraklık, su kaynaklarının azalması ve yağış eksikliği nedeniyle tarım verimliliğini olumsuz etkiler. Tarım sektörüne bağımlı olan topluluklar, mahsul kayıpları ve gelir kaybıyla karşı karşıya kalabilir. Bu durumda, insanlar daha iyi tarım koşullarına sahip bölgelere göç edebilir.

 

Su kaynaklarının azalması: Kuraklık dönemlerinde su kaynakları azalır veya kurur. Suyun sınırlı olduğu bölgelerde yaşayan insanlar, içme suyu ve sulama suyu temini için daha verimli bölgelere taşınabilir.

 

Gıda güvencesi sorunları: Kuraklık, tarım üretimini olumsuz etkileyerek gıda güvencesi sorunlarına yol açabilir. Kuraklıkla mücadele eden topluluklar, gıda eksikliği ve yetersiz beslenme riskiyle karşı karşıya kalabilir. Bu durumda, insanlar daha güvenceli gıda kaynaklarına sahip bölgelere yönelerek göç edebilir.

 

Ekonomik etkiler: Kuraklık, tarım sektöründeki daralmalar ve gelir kayıpları nedeniyle ekonomik sorunlara yol açabilir. İnsanlar, işsizlik riski ve geçim sıkıntısı nedeniyle daha iyi ekonomik fırsatlara sahip bölgelere göç edebilir.

 

Kuraklığa bağlı göçler, göçmenlerin yerleştikleri bölgelerde sosyal, ekonomik ve çevresel etkiler yaratabilir. Göç eden insanlar arasında barınma sorunları, işsizlik, sosyal uyum zorlukları ve kaynakların aşırı kullanımı gibi sorunlar ortaya çıkabilir.

 

Bu nedenle, kuraklıkla mücadele ve toplulukları desteklemek için sürdürülebilir tarım uygulamaları, su kaynaklarının etkin yönetimi ve ekonomik fırsatların sağlanması gibi önlemler alınması önemlidir.

 

Buzulların erimesi, iklim değişikliği ve küresel ısınma gibi faktörlerle ilişkilendirilen bir süreçtir. Buzullar, yıl boyunca birikmiş kar ve buzun birleşmesiyle oluşan büyük buz kütlesidir. Ancak, atmosferdeki sera gazlarının artması ve dünya genelindeki sıcaklık artışı nedeniyle buzullar erimeye başlamıştır.

 

Buzulların erimesinin çeşitli etkileri vardır:

Deniz seviyesinin yükselmesi: Buzulların karadan ve denizden erimesi, deniz seviyelerinin yükselmesine yol açar. Eğer büyük buzullar, örneğin Grönland ve Antarktika'daki buzullar tamamen erirse, deniz seviyeleri önemli ölçüde artabilir.

 

Bu da kıyı bölgelerindeki nüfusu, altyapıyı ve ekosistemleri olumsuz etkiler.

 

Su kaynaklarının azalması: Buzulların erimesi, su kaynaklarının azalmasına neden olur. Buzullar, uzun süreler boyunca suyu depolayan önemli bir kaynaktır ve erimeyle su kaynakları tükenir. Bu durum, tarım, içme suyu temini ve endüstriyel kullanım gibi suya bağımlı sektörleri olumsuz etkiler.

 

Ekosistemlerin etkilenmesi: Buzullar, kutup bölgelerinde ve yüksek rakımlı dağlarda benzersiz ekosistemlerin varlığını sürdürmesini sağlar. Buzulların erimesi, bu ekosistemlerin habitatlarını ve biyolojik çeşitliliği etkiler. Özellikle kutup bölgelerinde yaşayan hayvanlar, buzulların erimesiyle yaşam alanlarını kaybedebilir.

 

İklim etkileri: Buzullar, yüzeyleri güneş ışınlarını yansıtarak dünyanın soğumasına yardımcı olur. Ancak buzulların erimesiyle birlikte, daha koyu renkli su veya toprak açığa çıkar ve güneş ışınlarını daha fazla emer. Bu da küresel ısınmayı hızlandırır ve iklim değişikliği etkilerini artırır.

 

Buzulların erimesinin sürmesi, iklim değişikliğinin kontrol edilmemesi durumunda daha da kötüleşebilir. Bu nedenle, sera gazı emisyonlarının azaltılması, temiz enerji kaynaklarının kullanımının teşvik edilmesi, ormansızlaşmanın durdurulması gibi önlemler alınması önemlidir. Ayrıca, bu süreci izlemek, araştırmak ve etkilerine uygun şekilde adaptasy

 

Buzulların erimesi sonucunda çeşitli felaketler ortaya çıkabilir. İşte bu felaketlerin bazıları:

 

Deniz seviyesinin yükselmesi: Buzulların erimesiyle birlikte eriyen suyun denizlere karışması, deniz seviyelerinin yükselmesine yol açar. Bu durum, kıyı bölgelerinde sel riskini artırır. Düşük rakımlı kıyı şeritleri ve adalar, özellikle deniz seviyesinin yükselmesiyle birlikte sular altında kalabilir.

 

Kıyı erozyonu: Buzulların erimesiyle birlikte deniz seviyesinin yükselmesi ve kıyı bölgelerindeki erozyon süreci hızlanır. Dalgalar ve gel-git hareketleri, erozyonu artırarak sahil şeritlerinin geri çekilmesine neden olur. Bu da kıyı bölgelerindeki yerleşimleri ve altyapıyı tehdit eder.

 

Su kaynaklarının azalması: Buzullar, uzun süreler boyunca suyu depolayan önemli bir kaynaktır. Buzulların erimesiyle birlikte su kaynakları azalır ve kuraklık riski artar. Tarımsal sulama, içme suyu temini ve endüstriyel kullanım için önemli olan su kaynakları azalır, su krizleri ortaya çıkar.

 

Ekosistem tahribatı: Buzullar, kutup bölgelerinde ve yüksek dağlarda yaşayan birçok canlı için önemli bir habitat sağlar.

 

Buzulların erimesiyle birlikte bu ekosistemler tahrip olur ve türlerin yaşam alanları azalır. Özellikle kutup ayıları, foklar, penguenler gibi buzul ekosistemine bağımlı olan türler tehlikede olabilir.

 

Artan çığ ve heyelan riski: Buzulların erimesi, dağlık bölgelerde çığ ve heyelan riskini artırır. Buzul tabakalarının erimesi, dağ yamaçlarında stabiliteyi azaltır ve çığların oluşumunu kolaylaştırır. Aynı zamanda, buzul tabakalarının kayması, heyelanlara neden olabilir.

 

İklim değişikliği etkilerinin şiddetlenmesi: Buzulların erimesi, küresel ısınma ve iklim değişikliğinin bir sonucudur.

 

Buzulların erimesiyle birlikte iklim değişikliği etkileri daha da şiddetlenebilir. Artan sıcaklık, ekstrem hava olayları, kuraklık, sel gibi felaketlere yol açabilir.

 

Bu felaketlerin etkileri, çevresel, ekonomik ve sosyal alanlarda büyük zararlar verebilir.

 

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE HAKKARİ VE CİLO DAĞI NE DURUMDA;

Cilo Dağı, Hakkari iline yakın bir dağdır. Cilo Dağı, Doğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan Munzur Dağları'nın bir parçasıdır ve Hakkari'nin kuzeydoğusunda, Yüksekova ilçesine yakın konumdadır.

 

Cilo Dağı, yaklaşık 4.135 metreye kadar yükselir ve bölgedeki en önemli dağlardan biridir. Doğal güzellikleri, zirvesindeki kar ve buz örtüsü, flora ve fauna çeşitliliği ile tanınır. Dağ, doğa yürüyüşleri, dağcılık ve doğa sporları için popüler bir destinasyondur.

 

Cilo Dağı, Hakkari ilinin doğal çevresinin önemli bir parçasıdır ve bölgenin güzelliklerini keşfetmek isteyen doğa severler için cazip bir noktadır. Zengin bitki örtüsü, dağ keçisi, yaban keçisi, kurt, tilki ve diğer yaban hayatı türleri gibi çeşitli biyolojik çeşitliliğe ev sahipliği yapmaktadır.

 

Cilo (Buzul) Dağı Türkiye’nin 2. en yüksek dağıdır. Zirvesi dört mevsim boyunca erimeyen kar ve buz örtüsü ile kaplı tektonik bir dağ olan Cilo Dağı Güneydoğu Toroslar’ın en doğu uzantısını oluşturur. Türkiye’nin güneydoğu ucunda, Hakkâri ilinin sınırları içerisinde yer almaktadır.

 

Cilo Dağı 4135 metrelik rakımıyla Türkiye’nin ikinci yüksek doruğudur. Cilo Dağı’nın önemli yüksek zirveleri arasında Uludoruk (Reşko-4135m), Suppa Durek (Erinç-4060m), Köşedireği Dağı (3700m), Kisara Dağı (3500m), Maunseli Sivrisi (3850m), Gelyona tepesi (3650m) yer alır.

 

Güneydoğu Toroslar üzerindeki buzulları üç buzul bölgesinde toplamak mümkündür. Bunlar, Cilo (Buzul) Dağları, Sat (İkikaya) Dağları ve Kavuşşahap Dağları üzerindeki buzullardır.

 

CİLO BUZULLARI EKVATORA EN YAKIN BUZUL OLMA ÖZELLİĞİNİDE AYRICA TAŞIMAKTADIR.

Cilo (Buzul) Dağları üzerindeki buzullar kabaca kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda sıralanmış olan beş ayrı buzuldan oluşur. Bunlar, Erinç (Suppa Durek) Buzulu, Mia Hvara Buzulları (Batı, Orta, Doğu Buzulları) ve İzbırak (Uludoruk-Gelyaşın) Buzullarıdır.

 

Suppa Durek (Erinç) Buzulu’nun 1930’lu yılların sonlarında 2600 metrelere kadar alçaldığı belirtilmesine karşın geçen süre içinde buzulda meydana gelen kütle kaybı nedeni ile buzulun alt sınırının 3400 metrelere çekilerek gerilediği ölçülmüştür.

 

Suppa Durek Buzulu’nun hemen doğusunda, bir hat oluşturacak şekilde bulunan Mia Hvara (Cennet-Cehemmen) Vadisi buzullarındaki gelişme de Erinç Buzulundaki gelişmeye benzerlik göstermektedir. 1930’lu yılların sonlarında Mia Hvara buzulunun alt sınırının 2550 metrelerde olduğu ifade edilmektedir.

 

Uludoruk zirvesinde ilk tırmanış, 1931 senesinde "Ludwig Sperlich" ve arkadaşı "Ludwig Krenek" tarafından gerçekleştirilmiştir.

 

Bundan sonra düzenlenen ikinci etkinlik ise, 1937 yılında 8 Eylül - 8 Ekim tarihleri arasında Berlin Üniversitesi doçentlerinden Hans Bobek başkanlığında, 5 kişilik Alman dağcı ekip tarafından gerçekleştirilmiştir.

 

Cilo Buzullarının Korunması gerekir, Cilo buzulları aynı anda Bölgenin ve özellikle mezopamyanın tüm tarımsal ve içme suyunu besleyen en önemli kaynak görevi görmektedir.

 

Erimesi ve yok olması ile ekosistem yok olacak acil tedbirlerin alınması gerekir.Öncellikle Antik treking rotaları gibi ziyaretçilerin buzullara basmadan belirli rotalardan buzulları ziyaret etmeleri ve buzul vadisini kirletmemeleri gerekir.Dağcılık tırmanışları için özellikle lisanslı TDF (Türkiye Dağcılık Fedarasyonu) onaylı kişilerce yapılması gerekir.

 

Doğal ortamı piknikçi ve günü birlikçilerin kirletmemesi için acilen bölgede kontrol edilebilir alanda belirli bir alan belirlenmemeli ve bunun dışına çıkılmamalıdır.

 

Bölgede özellikle nehir yataklarında kalıcı deformasyonlara gidilmemeli, Madencilik faaliyetleri dünya doğa koruma standartlarına uygun yapılmalıdır.

 

Ayrıca en önemlisi Türkiye’de ve dünyada Doğayı Koruma ve Doğa da kalma derslerinin ilk öğretimden itibaren uygulamalı zorunlu ders olarak hatta anaokulundan itibaren olursa daha iyi olur.

Herşeyin başı eğitimdir. Cilo sat göllerinde TDF ve GSM (Türkiye Dağcılık Fedarasyonu ve Gençlik Spor Genel Müdürlüğünün) Dağ evi olması gerekir.Gözetleme bölgeleri olması gereklidir. En önemli projem Hakkari için şudur;

 

HAKKARİ DE ÜNİVERSİTEDE DAĞCILIK LİDERLİK VE DAĞCILIK BRANŞINA AİT BİR FAKÜLTE DAĞCILIK FAKÜLTESİNİN OLMASI GEREKİR.

Bundan sonra dağcılık liderliğini ve Yürüyüş liderliğini Üniversitelerin 4 Yıllık bölüm mezunlarına verilmesi durumunda Hakkâri’de ciddi liderler yetişir, Turizm canlanır, nepal gibi olan Hakkari Dağların Başkenti Dağcılık ve Treking rotalarından dolayı yaz kış otelleri dahil tüm işletmeleri ekonomik kalkınır. Göç azalır.

  

Bu haber toplam 1128 defa okunmuştur
  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
YASAL UYARI: Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Hakkarihabertv.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
    Diğer Haberler
    Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Hakkari Haber TV | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel :
    Feyzullah TAŞ- 0.(505) 440 39 66
    Savaş TAŞ - 0.(545) 864 4868
    YUSUF TAŞ- 0.(544) 346 1740 | Haber Scripti: CM Bilişim