Her ne kadar hakkın sosyal, hukuk, dini ve edebi olarak dört tanımı bulunuyorsa da biz hakkı kişiye kanunların ve geleneklerin tanımış olduğu çeşitli yetki, özgürlük ve olanakların bütünü olarak kabul ediyoruz.
Üzerimizdeki hakkı nasıl ödüyoruz?
Bu baba hakkı, anne hakkı, eşlerin birbiri üzerindeki hakkı ve kısaca bizim topluma ve toplumun bizlere hakkı olarak sıralayabiliriz.
Herkesin başkaları üzerinde hakkı olduğu gibi başkalarının da bizler üzerinde hakkı vardır.
Ve doğduğumuz yerinde bizim üzerimizde hakkı vardır.
Peki, biz bu haklar için neler yapıyoruz?
Ne gibi çalışmalarda bulunuyoruz?
Bundan yıllar önce bir ilköğretim okulunda yönetici iken ülkemizin tanınmış işadamı ve hayırseverlerinden Rahmetli İzzet Baysal Beyefendiye bir mektup yazmış ve Hakkâri ilimiz için de bir yatırımını, bir hayırlı hizmetini ve bir eserini görmek istediğimi kaleme almış ve göndermiştim.
Aradan bir ay gibi kısa bir zaman geçtikten sonra kendisinden şöyle bir cevap almış ve halen onun cevabının haklılığı ve ders mahiyetindeki sözlerini hatırlarım.
“Sayın Hocam, Göndermiş olduğun güzel mektubunu aldım. Evet, ben Türkiye’de sayılı iş adamlarından ve yatırımcılarındanım. Boluluyum. Bolunun ekmeğini yedim, suyunu içtim. Bolu halkı ve Bolulular beni bu günlere getirdi. Onların benim üzerimde hakları var. Ve ben bu hakkımı Bolu ilime çeşitli yatırımlar ve Bolu ilime çeşitli eserler kazandırmakla ödemeye çalışıyorum. Önceliğim kendi memleketim. Ve sanırım Hakkâri’nin de sayılı zengin ve iş adamları vardır. Hakkâri’nin de onlar üzerinde hakları vardır. Onlar da Hakkâri Halkına bu şekilde haklarını ödesinler.”
Kıssadan hisse…
Rahmetli İzzet Baysal haksız mıydı?
Bugün için Hakkâri’de çeşitli konularda sitem edenler, eleştirenler ve bizlere haksızlık yapıldığını söyleyenler Hakkâri için ne gibi ve nasıl bir katkıda, nasıl bir hak ödemesinde bulundular?
Seçilipte Ankara’ya giden siyasiler, Belediye Başkanlıklarında bulunanlar, İl Genel Meclisi ve Belediye Encümeni olanlar neler yapabildi bu il için.
Hakkâri’nin üzerlerinde olan haklarını ödediklerini sanıyorlar mı?
Öğretmenim, doktorum, avukatım, mühendisim, mimarım, işçim, memurum, esnafım, tüccarım, iş adamım, girişimcim, müdürüm, kentlim, köylüm kısacası Hakkârili olup ta bugün bir yerlerde olanlar Hakkâri için neler yapabildiler?
Hakkâri’nin onlar üzerindeki haklarını ödeyebildiler mi?
Biz değil ben merkezli çalıştığımız için değil midir ki karar verildiğinin on birinci yılında halen Hakkâri Üniversitesi yerleşkesine kavuşamadı?
Biz merkezli çalışmadığımız için değil midir ki halen kabuğumuzu kıramıyor, şehirleşmeye yeni yeni başlıyor ve Türkiye sonunculuğunda koşuşturuyoruz.
Sevgimizi bile yüzümüze söyleyemiyor uzaktan Hakkâri’yi sevdiğini ve geçmişi aramakla avunduğumuzu ve bunun da Hakkâri’ye bir yarar sağlamadığının bilincine varamıyoruz.
Sorumluluk bilincinde ve ben merkezliden çıkıp biz merkezli olduğumuzda Hakkâri gerçek değerine kavuşacak ve bu il hakkını alacaktır.
Haydi, Hakkâri’nin üzerimizdeki hakkını ödemeye var mıyız?
Bu şekilde huzur içinde ölecek ve çocuklarımıza güzel bir gelecek bırakacağız.
Yoksa her iki cihanda da çocuk ve torunlarımızın kısacası Hakkâri’nin hakkı üzerimizde kalacak ve elleri iki yakamızda olacaktır.
Hakkımızı sağken ödemeye çalışalım.
Buna var mıyız?