Nevzat Kızılban

Nevzat Kızılban

Türkiye'nin Birlik Söylemi ve Kürd Sorunu: Derinlemesine Bir Analiz

Türkiye'nin Birlik Söylemi ve Kürd Sorunu: Derinlemesine Bir Analiz

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un Şırnak'ta yaptığı "Türkiye'de birlikten başka çözümümüz yok.

Ya birleşeceğiz ya da bölüneceğiz. Amerika Irak'ı böldü, şimdi de Suriye bölündü. Sıra Türkiye'ye gelecek. Dolayısıyla bölünmemek için birleşmeliyiz" açıklaması, Türkiye'nin en kadim ve karmaşık sorunlarından biri olan tekçi ırkçı rejimin ret inkar ve imhacı kurum ve kuramlardan dolayı oluşan Kürd sorunu üzerine yürütülen tartışmaları yeniden alevlendirdi.

Bu söylem, ülkenin bölünme endişesini merkeze alarak Kürdlerin birlik çağrısına katılmasını hedeflerken, Kürd halkı nezdinde yankı uyandıran köklü sorunların göz ardı edildiği eleştirilerini de beraberinde getiriyor. Burada Kurtulmuş'un söylemini, Kürd sorununun tarihsel, toplumsal ve bölgesel dinamikleri bağlamında ele alarak derinlemesine bir analiz sunmak amaçlanmaktadır.

"Birlik" Söyleminin Perde Arkası: Güven Eksikliği ve Reddedilen Talepler
Kurtulmuş'un sözleri, Türkiye'nin yakın çevresindeki Irak ve Suriye örnekleriyle pekiştirilerek, ülkenin benzer bir kaderi yaşamaması için Kürdlerin Türkiye'nin birliğine sıkıca sarılması gerektiği mesajını veriyor.

Ancak bu çağrı, Kürdlerin uzun yıllardır dile getirdiği ve tekçi Irkçı rejimden dolayı gasp edilmiş kimlik, anayasal eşitlik ve kültürel haklar gibi temel talepleri yeterince ele almaktan uzak duruyor. Eleştirmenler, devletin tekçi ırkçı rejimini çağdaş değerlere, evrensel çoğulcu norm ve standartlara uygun şekilde değiştirmek yerine, kendi çizdiği "birlik" tanımı içinde Kürdleri eritme çabası olarak algılandığını belirtiyor. Bu durum, geçmişteki inkâr ve asimilasyon politikalarının bir devamı olarak görülerek, Kürd toplumunda derin bir güven eksikliği yaratıyor.

Tarihsel Tekerrür ve Güven Sorunu: Geçmişin İzleri
Kürd halkının geçmişte yaşadığı travmalar ve bu travmaların yarattığı güven sorunu, mevcut "birlik" çağrısının samimiyetten uzak görünmesine neden oluyor. Kurtuluş Savaşı mücadelesinden "Ey Kürdler, 1920'de Türkiye'yi işgalden kurtarmak üzere sizlere başvurduk, sizler canınız ve malınız ile katıldınız, birlikte savaşı kazandık, birlikte cumhuriyeti... sonra payınıza sürgün, Zilan, Koçgiri, Dersim vd katliamlar, baskı, zulüm, işkence, inkâr, imha düştüğü gibi siz yine bize yardım edin" şeklinde bir çıkarım yapılabilir mi? Bu ironik sorgulama, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş sürecinde Kürdlerin desteğini alan ancak daha sonra inkâr ve imha politikalarıyla yüzleşen Kürdler için, bugünkü "birlik" çağrısının ne denli kırılgan olduğunu ortaya koyuyor. "Size biraz kırıntı ve vaat atacağız.

1924'te olduğu gibi bir darbe olur, Ondan sonra size tekrar payınıza sürgün, katliam, baskı, zulüm, işkence, inkâr, imha yok etmek için çalışacağız" şeklindeki karamsar beklenti, bu güvensizliğin bir yansımasıdır. Geçmişin acı deneyimleri, geleceğe yönelik umutları gölgelerken, gerçek bir uzlaşma zemininin oluşmasını zorlaştırıyor.

Öcalan Faktörü ve Kürd Halkının Talepleri: Manipülasyon İddiaları
"Türkiye'nin Öcalan'ı sahaya sürmesi ve Kültüralist hakları aşırı milliyetçi ilan ettirmesi hevesinin ardındaki çarpıcı gerçek budur" tespiti yapılıyor. Bu ifade, devletin Kürd sorununu çözmek yerine, PKK ve türevi örgütlerin elebaşı Abdullah Öcalan üzerinden bir manipülasyon stratejisi izlemeye çalıştığı iddialarını güçlendiriyor.

Ancak, Kürd halkının taleplerinin Öcalan'ın kişiliği veya yönlendirmesiyle, örgütleri ile sınırlı olmadığı, aksine anayasal eşitlik ve hukuki hakların tesisi gibi daha geniş ve evrensel bir perspektife sahip olması tüm süreci etkileyecektir. "Kürd halkı terörsüz Türkiye'yi herkes kadar istiyor, ancak Kürd halkı hak ve hukukta anayasal eşitlik talep ediyor, öyle görünüyor ki Öcalan da Kürdleri kaldıramayacaktır" Kürd toplumunun kendi kaderini tayin etme iradesini ve ulusal statü taleplerini vurguluyor. Kürd sorununun çözümü, bireysel figürler üzerinden değil, toplumsal mutabakat ve demokratik süreçler üzerinden aranmalıdır.

Bölgesel Dinamikler ve Kürd Kimliği: Yeni Gerçekler
Irak ve Suriye'deki gelişmelerle Kürdistan Bölgesi ve Rojava gibi özerk oluşumların ortaya çıkması, Kürdlerin bölgesel siyasetteki konumunu ve kimlik arayışlarını daha da görünür kılıyor. Türkiye'nin bölünme korkusu, bu bölgesel dinamiklerden beslense de, Kürdlerin bölünme değil, kendi kimlikleriyle var olma ve Dil, Kültür, Eğitim, Tarih vebulusal statü haklarını güvence altına alma arayışında olduğu belirtiliyor. "Türkiye bölünürse, Kürdistan'ın en büyük kısmı orada kurtarılacak.

Bunun önüne Diyap ağa, Ziya Paşa vd gibi ancak Öcalan gibiler ile geçebilir, onun için elini çabuk tutuyorlar" ifadesi, devletin bu senaryodan duyduğu endişeyi ve bu endişeyi bertaraf etmek için "eski usul" yöntemlere başvurma eğilimini işaret ediyor.

Ancak, Kürdlerin tarihsel ve kültürel bağları göz önüne alındığında, bölgesel gelişmelerin Kürd kimliği üzerindeki etkisi göz ardı edilemez. Bu yeni gerçekler, Türkiye'nin Kürd sorununa yaklaşımını yeniden şekillendirmesi gerektiğini gösteriyor.

Çağdaş Değerler ve Gelecek Perspektifi: Çoğulcu Demokratik Bir Çözüm
Günümüzde "Kürd halkı çağdaş dünyanın tekçi ırkçı rejimleri değiştireceğinin farkındadır" tespitiyle sona eriyor. Bu cümle, Kürd toplumunun artık tekçi ve ırkçı devlet politikalarının miadını doldurduğunu ve çoğulcu, demokratik ve insan haklarına saygılı bir yönetim anlayışının kaçınılmaz olduğunu iddia ettiğini gösteriyor.

Türkiye'nin Kürd sorununa "birlik" söylemi üzerinden yaklaşımı, eğer bu köklü sorunların temel nedenleri olan inkâr, imhacı kurum ve kuramların ret inkâr imha ve baskı politikalarından vazgeçilmezse, kalıcı bir çözüm üretmekten uzak kalacaktır. Gerçek bir birlik, ancak eşitlik, adalet ve karşılıklı saygı temelinde inşa edilebilir.

Türkiye'nin bu karmaşık meselede nasıl bir yol izleyeceği, sadece Kürdlerin değil, tüm Türkiye'nin geleceği açısından kritik bir önem taşıyor. Kürd halkının taleplerini dikkate alan, demokratik ve çoğulcu bir yaklaşım, uzun vadede ülkenin birliğini ve istikrarını güçlendirecek tek yol gibi duruyor. Peki, Türkiye bu tarihi fırsatı değerlendirerek, Kürd sorununun çözümünde yeni bir sayfa açabilecek mi? Hevgırtına Colemêrgiyan NK

Bu yazı toplam 322 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YASAL UYARI: Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Hakkarihabertv.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
Nevzat Kızılban Arşivi

Her Derde Deva Hakkari Balı

22 Mayıs 2025 Perşembe 08:08

Hakkarimizin kanayan yarası tefecilik

17 Nisan 2025 Perşembe 21:47