Bilinçli yaşam ve toplumsal sorumluluklar
BİLİNÇLİ YAŞAM VE TOPLUMSAL SORUMLULUK ÜZERİNE KAPSAMLI BİR ANALİZ
Dedi-Kodu Çıkmazı ve Bilginin Yükselişi
İnsanlığın toplumsal etkileşimi, tarih boyunca kaçınılmaz bir araç olan iletişimle şekillenmiştir. Ne var ki, bu hayati araç, sürecin isabetle tespit ettiği gibi, sıklıkla yapıcılıktan saparak "dedi-kodu" adı verilen yıkıcı bir forma kaymaktadır.
Bireyden en üst yönetim kademelerine kadar yayılan, kişileri ve olayları kötüleme, karalama odaklı bu yıkıcı davranış kalıbı, toplumsal enerjiyi heba etmekte ve yaşamı kolaylaştırmak bir yana, aksine zorlaştırmaktadır. Dedi-kodu ile meşgul olanların ne kendilerine ne de çevrelerine somut bir yararı dokunmadığı gerçeği, bizi temel bir toplumsal sorumluluğa yöneltmektedir:
Bu anormal ve kötücül döngüyü kırmak, toplumsal yaşamı iyileştirmek adına bir zorunluluktur. Burada dedi-kodu batağından somut bilgiye, dogmatik bağlılıktan eleştirel düşünceye geçişin, bilinçli ve özgür bir toplum inşa etmedeki kritik rolünü derinlemesine incelenecektir.
Bilgi, Öğrenme ve Evrensel Değerlerin Gücü
Toplumsal yaşamı zehirleyen bu olumsuz davranış biçimi, bir kader olmak zorunda değildir. Toplumsal yaşamı daha yaşanabilir kılmanın ve kolaylaştırmanın anahtarı, şüphesiz ki somut, doğru bilgiye ulaşmak ve bunu yaymaktır. Toplumsal bilincin yükselmesini sağlayacak yegane yol, insanlığın ortak Evrensel temel değerleri olan hak, adalet, eşitlik ve özgürlük doğrultusunda bilgi edinmek ve bu bilgileri başkalarına aktarmaktır.
Bu bilinçli davranış, bu bağlamda belirtilen (Kürd milleti ve ulusal statüsü gibi) toplumsal ve siyasi sorunların, kutuplaşmaların ve haksızlıkların önüne güçlü bir set çekebilir. Bilgilenme ve bilgilendirme, dedi-kodu ve kısır çekişmelerin yarattığı boşluğu dolduracak en güçlü ve yapıcı araçtır. Bireyin ve toplumun doğru bilgiye olan açlığı, bu boşluğun dedikodu ile değil, hakikat arayışıyla doldurulmasını sağlayacaktır.
İlişkilerdeki Zehirli Dinamikler: Kötüleme ve Övme Paradoksu
Burada dikkat çekildiği "birilerini kötülemek veya övmek, arkadaş veya dost olmanın aracıymış gibi" davranma eğilimi, toplumsal ilişkilerdeki çarpık bir dinamiğin somut göstergesidir. Bu durum, bireyin kendini tanımlama ve başkasını tanıma aracı olarak, maalesef ortak bir düşman yaratma veya ortak bir idole biat etme kolaycılığına başvurduğunu gösterir. İlişkilerin kalitesi ve derinliği, ortak bir nefret veya yüzeysel bir övgü zemininde değil; ortak değerler, somut paylaşımlar, karşılıklı saygı ve yapıcı eleştiri zemininde yükselmelidir. Dedi-kodu ve yüzeysel bağlılıklar üzerine kurulu ilişkiler, kırılgan ve yüzeysel olmaya mahkumdur.
Tartışma Tuzağı: İkna Çabası ve Tabuların Yıkılmazlığı
İkna etme amaçlı tartışmaların genellikle olumsuz sonuçlar doğurması tespiti, insan psikolojisinin savunmacı yönünü açığa vurur.
Tartışmalar, çoğu zaman sağlıklı bir bilgi alışverişi veya sentez oluşturma süreci yerine, "benim düşüncem/kültürüm en iyisidir" savunmasına ve dolayısıyla ego çatışmasına dönüşür. İnsanlar, kendi düşünce kalıplarını haklı çıkarmak için aşırı çaba ("bin bir dereden su getirmek") gösterirken, aradaki bağları zayıflatır veya tamamen koparır.
Bu olumsuz döngünün temelinde, benimsenen düşüncelerin adeta "doğuştan edinilmiş" ve "dokunulmaz/kutsal" kabul edilmesi yatar. Ezberler zamanla tabu halini alır ve bireyler, sosyal çevreden dışlanma korkusuyla, bu ezberlerin doğru bilgilere dayanıp dayanmadığını sorgulama cesaretini gösteremezler.
Dokunulmaz olanı yıkmaya çalışmak, bu çevrede adeta bir "suç" gibi algılanır.
Kürd milleti ve ulusal statüsü örneğinde belirttiği gibi, ulusal varlık ve statü talebi gibi doğal hakların, tekçi ve sömürgeci zihniyetler tarafından "dokunulmazları yıkmak" olarak algılanması ve buna karşı ölümüne direnç gösterilmesi, tam da bu tabulaşmış düşünce yapısının somut ve trajik bir göstergesidir.
Bu direnç, sadece karşı tarafa değil, direnç gösteren kesimlere de uzun vadede zarar veren kısır bir döngü yaratır.
Esaretten Kurtuluş: Eleştirel Düşünce ve Bağımlılıktan Vazgeçiş
Sağlıklı, ilerici ve özgür bir yaşam biçimi, hiçbir düşüncenin bize ait doğmadığını, hepsinin büyüme sürecimizde başkaları tarafından bize empoze edildiğini kabul etmekle başlar. Bu farkındalık, bireyi herhangi bir düşünce, din, ideoloji veya kişinin esiri olmaktan kurtarır.
Yaşamı kolaylaştıran, güzelleştiren, ilerleten, hak ve hukukta eşitlik sağlayan ne varsa onu kabul edip; gelinen aşamada gereksiz ve kötü olanı terk etmek, bireyin ve toplumun yararınadır.
Dün gerekli olan bir düşünce veya davranış, bugün işlevini yitirmişse, onu terk etmek kaçınılmaz bir ilerleme şartıdır. İnsanlık tarihi de zaten eskiye ait, işlevini yitirmiş olanı terk ederek bugüne ulaşmıştır. Kısa bir geçmişe dahi dönüp bakmak, nereden nereye geldiğimizi fark etmemizi ve iyi olanı benimsemekte zorlanmamamızı sağlayacaktır.
Son olarak, bir düşünceye/dine, kişi veya kuruluşa bağlı (bağımlı) olmak amacıyla hareket etmek, toplumsal yarardan çok, bireyin özgür iradesini feda etmesi anlamına gelir. Bağlılık, kişinin kendini adeta bir "ip" ile bağlamasıdır.
Eğer amaçlarımız ortaksa, aynı yolda yürüyoruz demektir; birine bağımlı olmak zorunda değiliz. Bağımlılık, farklı hareket edildiği anda kopan ve kişiyi boşlukta bırakan bir travmaya yol açar. Lider, parti, ideoloji veya din bağımlılarının yaşadığı durum, bu zihinsel esaretin tipik bir örneğidir.
Sonuç: Bilinçli ve Özgür Toplum İçin Eylem Çağrısı
Özetle, toplumsal ilerleme, huzur ve hakkaniyet; dedi-kodudan ve yıkıcı, kısır tartışmalardan uzak durarak, somut ve Evrensel değerlere dayalı bilgiye yönelmekle mümkündür. Bireyler olarak ezberlerimizi sorgulamalı, dogmatik bağlılıkları terk etmeli ve yaşamı kolaylaştıran, eşitlik ve adaleti sağlayan ne varsa onu benimsemeliyiz. Bilgilenme ve bilgilendirme önemlidir, dedi-kodu değil!
Bu bilinçli ve eleştirel yaklaşım, sadece bireyi düşünce esaretinden özgürleştirmekle kalmaz, aynı zamanda daha adil, daha güçlü, daha şeffaf ve daha huzurlu bir toplumsal yapının inşasına zemin hazırlar. Toplumsal sorumluluğumuz, somut bilgi edinmeye kafa yormaktır; dedikoduya değil. Bu, daha iyi bir gelecek için atılacak en sağlam adımdır. Hevgırtına Colemêrgiyan NK