Nevzat Kızılban

Nevzat Kızılban

Doğanın anayasası ve insanın trajik yalnızlığı

Doğanın anayasası ve insanın trajik yalnızlığı

Ekosistemin Kanununa Aykırı Tek Canlı İnsandır.
I. Yaratılışın Senfonisi: Doğanın Kusursuz Anayasası
Doğa, milyarlarca yıllık bir evrimle inşa edilmiş, kusursuz bir işleyişin, muazzam bir dengenin ve döngü prensibinin vücut bulduğu kozmik bir başyapıttır. Gök cisimlerinin hassas yörüngesi, nehirlerin yatağında yılmadan akışı, ağaçların sabırla göğe uzanışı; tüm bunlar, büyük bir orkestranın parçaları gibi, uyum içinde ve büyük bir amaca hizmet ederek varlıklarını sürdürürler.

Bu düzenin temelinde, kadim Şaman öğretilerinin ve derin doğa felsefelerinin yankısı olarak bize ulaşan, evrensel bir etik ve fiziksel kanun yatar: "Doğada hiçbir şey kendisi için yaşamaz... Her şey birbiri için yaşar. Birbiri için yaşamak, doğanın kanunudur."

Bu prensip, ekosistemin işleyişini tanımlayan ilk ve en temel maddedir:
* Nehirler kendi suyunu içmez, sadece geçtiği toprağı sular.
* Ağaçlar kendi meyvelerini yiyemez, canlılara besin, yuva ve soluk olur.
* Güneş kendisi için ısıtmaz, yaşam enerjisini dağıtır.
* Çiçekler kendileri için kokmaz, arıya ve göze ziyafet sunar.

Her bir varlık, sistemin bütünlüğü için birer verici, birer besleyici unsurdur. Varlık, ancak başkasına hizmet ettiği ölçüde anlam kazanır. Doğanın anayasasının özü, karşılıklı bağımlılık, cömertlik ve bölüşümdür. Bu döngüsel sistemde alma eylemi bile, daha büyük bir verme eylemine hazırlıktır.
II. Kanuna İtiraz: Homo Sapiens’in Trajik Paradoksu

Ancak, bu muhteşem kanuna aykırı, bu ilahi düzene itiraz eden, kendine de sisteme de yabancılaşmış tek bir canlı türü vardır: İnsan (Homo Sapiens).

İnsan, benzersiz zekâsını ve bilincini kullanarak, kendini bu ekosistemin bir parçası olmaktan çok, onun efendisi, hatta ondan ayrı bir varlık olarak konumlandırmıştır. Diğer tüm canlılar, doğanın döngüleri içinde bir rol oynarken ve bu döngüye katkı sunarken, insan, doğadan sadece almak, tüketmek ve biriktirmek üzerine kurulu, antroposentrik (insan merkezci) bir medeniyet inşa etmiştir.
Bu bencilliğin felsefi ve sosyo-ekonomik temelleri şunlardır:

1. Antroposentrizm ve Fetih Arzusu
İnsanın kendini evrenin merkezine koyan bu felsefesi, sınırsız büyüme mitini ve 'doğayı fethetme' arzusunu doğurmuştur. Doğa, bir amaç değil, insan ihtiyaçlarının giderilmesi için sınırsız bir kaynak deposu, bir araç olarak görülmüştür. Bu yaklaşım, modernitenin itici gücü olmuş, ancak sonuçları yıkıcı olmuştur:

* Ekolojik Tahribat: Ormanların birikim uğruna tahribi, denizlerin plastikle boğulması, biyoçeşitliliğin yok olması. İnsanın her adımı, doğanın kendini yenileme kapasitesini aşan bir "ekolojik borç" yaratmaktadır.
* Kanuna Karşı Savaş: Kaynakları hoyratça, sanki hiç tükenmeyecekmişçesine kullanma eylemi, aslında doğanın anayasasına karşı açılmış bir savaştır. Bu savaş, sadece çevreyi değil, ekosistem içindeki insan türünü de hedef almaktadır.

2. Yalnızlaşan Hayvan: Kendine Verilen Zarar
En büyük paradoks, doğanın kanunlarına aykırı bu yaşam biçiminin nihayetinde insanı yalnızlaştırması ve kendisine zarar vermesidir. Doğada nehirler başkaları için akarken, modern insan kendi "suyunu" biriktirme hırsıyla, sürekli bir rekabet, kaygı ve tatminsizlik girdabına düşmüştür.

Tüketim odaklı, sürekli hırsı ve bireysel kazancı teşvik eden bir yaşam tarzı; bireyi ekolojik bütünlükten, toplumsal dayanışmadan ve kendi iç huzurundan koparmıştır. İnsan, kendi türünün ve ekosistemin sağlığını hiçe sayarak, yalnızca anlık tatmine odaklanan, kendine de doğaya da zararlı bir hayvana dönüşmüştür.

III. Islah İmkansızlığı ve Zihniyet Devrimi Gereksinimi
Burada en keskin tespit, mevcut sistem içinde "Bu canlıyı ıslah etmek âdeta imkansızdır" önermesidir. Bu, basit bir karamsarlık değil, köklü bir sistem eleştirisinin ifadesidir. Neden mi?

* Sistemik Çatışma: Mevcut küresel ekonomik ve politik yapılar, doğanın kanununa (bölüşüm ve denge) tamamen zıttır. Bu sistemler, hırsı, bireysel kazancı ve sınırsız büyüme dogmasını kutsar. Plastik poşet yasağı veya geri dönüşüm kampanyaları gibi yüzeysel çözümler, temel zihniyet yapısı değişmediği sürece, devasa bir buzdağının ucunu yontmaktan öteye geçemez.

Paradigma Kilitlenmesi: İnsan, alma eyleminin verme eyleminin üstünde olduğuna dair yanlış bir inanca kilitlenmiştir. Bu kilitlenmeyi açacak olan şey, teknolojik inovasyon değil, felsefi ve etik bir uyanıştır.
Islahın imkansız görünmesi, değişimin yüzeysel değil, zihniyet ve paradigma düzeyinde olması gerektiğine işaret eder.

IV. Çözüm: Doğanın Kanununa Dönüş ve Eko-Merkezci Etik
İnsanın varlığını sürdürmesi ve doğa üzerindeki yıkıcı etkisine son vermesi, ancak kendini doğanın ayrılmaz bir parçası olarak görmesiyle mümkündür. Çözüm, eko-merkezci (doğa merkezli) bir bakış açısının benimsenmesidir; bu, bireysel faydadan çok, ekosistemin bütünsel sağlığını önceliklendiren bir etik anlayışıdır.

İnsanlık, bu muhteşem kanuna dönmek zorundadır. Bu dönüşümün yolu şunlardan geçer:
* Ekonomik ve Yapısal Dönüşüm: Sınırsız büyüme mitinin terk edilerek, Döngüsel Ekonomi, Sıfır Atık ve Sürdürülebilir Refah modellerine geçiş yapılmalıdır. Ekonomik başarı, ne kadar tüketildiğiyle değil, doğayla ne kadar uyum içinde yaşandığıyla ölçülmelidir.

Eğitimsel Uyanış: Eğitim sistemleri, bireyin rekabetçi ve tüketici yönünü beslemek yerine, Ekolojik Okuryazarlık, Empati ve Dayanışma ruhunu aşılamalıdır. Çocukluktan itibaren, doğanın bir kaynak deposu değil, bir yaşam ortağı olduğu bilinci öğretilmelidir.

Felsefi Mütevazılık: İnsan, evrenin ve doğanın cömertliğinden ilham alarak, kendi "nehrinin suyunu" biriktirme hırsından vazgeçmeli, paylaşmayı ve mütevazı olmayı öğrenmelidir. Kendi varlığının, doğayı alt etmekten değil, onunla iş birliği yapmaktan geçtiğini idrak etmelidir.

Sonuç olarak, doğanın kanunu nettir: Her şey birbiri için yaşar. İnsanın kendine ve doğaya verdiği zararı durdurması, yalnızca bu kadim kanunu yeniden kabul etmesiyle mümkündür. Aksi takdirde, bu muhteşem sisteme aykırı tekil canlının yol açtığı yıkım, sadece doğayı değil, kendi türünün de sonunu getirecektir. Islah imkansız değilse, tek ve zorunlu yol budur: Doğanın Anayasasına Dönüş.

Bu yazı toplam 121 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YASAL UYARI: Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Hakkarihabertv.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
Nevzat Kızılban Arşivi

Hakkari su kaynakları projesi

13 Ekim 2025 Pazartesi 13:26

ANLAYIŞI KIT ZİHNİYET

11 Ekim 2025 Cumartesi 10:35

HAKKARİ'NİN UYANIŞI

08 Ekim 2025 Çarşamba 13:55

KOYUN SÜRÜSÜ OLMAYALIM

05 Ekim 2025 Pazar 10:53

Türkiye tarımını dönüştürme projesi

22 Eylül 2025 Pazartesi 10:34