Erol Hanlıgil

Erol Hanlıgil

İlahi Adaletin Gölgesinde..

İlahi Adaletin Gölgesinde..

Güç, insanın yüreğine emanet edilmiş en ağır yüktür; şayet o yürek hak ile yoğrulmamış, vicdanla sükûna ermemişse, elindeki kudret neyi tartsa eğri, neye dokunsa eksik kalır. Zira adalet, yalnız mahkeme kürsülerinde değil, insanın kendi nefsine karşı takındığı duruşta başlar. Hakkı gözetmeyen her kelime, kalemden değil kibirden doğar; ve bir hüküm, eğer rahmetle yoğrulmamışsa, merhametsizliğin yankısını büyütür. Allah korkusunu yitirmiş ellerde güç, bir ateşe dönüşür; dokunduğu her canı yakar, her değeri küle çevirir.

Güç, insanın eline geçince,esasında imtihan da başlar . Zira asıl kudret, kuvveti hoyratça savurmakta değil, onunla adaleti tesis etmektedir. Elindeki kalem hüküm yazıyorsa, kalbin terazisi eğrilmemelidir. Zira her söz, her karar, her imza bir gün sahibine döner; ya bir duâ olur ya da bir ah…

İnsanın basîreti kimi zaman bir makam, kimi zaman servet, kimi zaman da kudret perdesiyle örtülür. Zenginlik ile övünmek, gücüyle kibirlenmek, şöhretiyle gururlanmak; bunlar, nefsin tuzağıdır. Oysa gerçek mertlik; elindekini adâletle pay etmek, her cana hakkıyla muamele etmektir. Adâlet ile titreyen bir gönül, asla zulüm perdesini aralamaz.

Çünkü bilir ki her nefesin, her nimetin, her hükmün hesabı sorulur. Kulun kalbinde merhamet olmayınca, gözü de tok olmaz, gönlü de. Güç sarhoşluğu, vicdanı kör eder. Oysa erdem; tok gözlü olup mazluma kol kanat germekte, öfkeye değil hakka tâbi olmaktadır. İnsanın gönül terazisinde en ağır çeken değer adalettir. Ve güç, haklıdan yana kullanılmadıkça, sadece yük olur sahibine.

Zira kudret, insana emanet olarak verilir. Ve her emanet, sahibinin izini taşır. O iz, bazen bir yetimin duasında saklıdır, bazen alnı nasır tutmuş bir işçinin alın terinde. Bir gün gelir, elindeki makama sığınarak hakkı gasp edenin kapısını, vaktiyle görmezden geldiği bir feryat çalar. Ve işte o gün, ne rütbe işe yarar ne de servet... Geriye sadece vicdanın sustuğu, kalbin kuruduğu, yüzün kızarmadığı o anlar kalır.

Hükmetmek kolaydır; ama adil. hükmetmek, kalbin terazisini şaşırmamak, işte asıl maharet buradadır. Elindeki kalem bir canı karalayabilir de, onarabilir de. Kalemin mürekkebi kurumadan vicdanın sesi duyulmalı; çünkü bir defa yanlış yazılan kader, nice ömürlerin yönünü değiştirir. Güç, servet ve makam... Hepsi birer imtihan vesikasıdır. Kimi kibirle taşır bu yükü, kimi tevazu ile diz çöker halkın önünde. Ama şunu bilmek gerekir ki boynunu bükene değil, başını eğmeyene değer biçer; Hak katında adalet terazisi

Ve insan… Nice vakit zanneder ki elindekiler kendi kudretinin nişanesidir. Oysa ne para baki kalır, ne de makam ne de şöhret. Hepsi bir sabahın serinliğinde yok olur gider. Geriye yalnızca ardında bıraktığı iz kalır: bir yetimin gözyaşında, hakkı gasp edilenin suskunluğunda, bir garibin boynu bükük hâlinde…

Lâkin her karar, her hüküm, her yol ayrımı beyazla siyah arasında değildir; bazen insan, ak gönlüyle kara taşlar arasında kalır. Öyle anlar olur ki, kalbin razı gelmediği ama aklın ve sorumluluğun emrettiği yollara mecburen düşer ayak. Ve bu mecburiyet, dışarıdan zalimlik gibi görünürken, aslında içte bin parçaya bölünen bir vicdanın sessiz ağıdıdır.

Zira yükümlülük, bazen hoş karşılanmayanı da yükler omza. İnsan, adil olmak için değil, hakkaniyeti korumak için susar, uzaklaşır ya da kararlar alır. Bazen bir vazife, merhametle adalet arasında çizilmiş incecik ipte yürümeyi gerektirir. İşte o vakit, kalp başka söyler, görev başka buyurur. Ve kişi, içindeki fırtınayı susturup kamuya karşı doğru olanı seçer. Ne var ki, doğrular her daim alkışlanmaz; kimileri için acı gelir, kimileri için haksızlık gibi görünür.

Ama hakikatin yükü hafif değildir. Herkesin hoşuna giden değil, hakkaniyetin terazisinde ağır basan tercih edilir. Çünkü adalet, bazen yürekleri burksa da, geleceği ihya eder. Ve bir kulun gayesi, alkış almak değil, Allah’ın huzurunda alnı açık olmaktır.İnsan bazen, adaletin sesi olmak için kendi sesinden vazgeçer. Zira bilir ki hak, her zaman alkışlanmaz; bazen ıslıklanır, bazen de yalnız bırakılır.

Makâmın büyüğü, kalbinin yükünü artırır insanda. Hele ki o makâm, insanın hakkı ile sınandığı bir yerse… Elindekine mahkûm olan gözler, senden adalet değil, bazen torpil ister; yakınlık değil, lütuf diler. Ve sen, vicdan terazisine her bir isteği koyarken, bir yanı mahzun, bir yanı mağrur olursun. Çünkü adil olmak; gönül almakla değil, hakkı teslim etmekle ölçülür.

Ve nihayetinde bilinmelidir ki, insanın adalet terazisi elinde değil, yüreğindedir. Makamlar gelip geçer, yetkiler devredilir, güç zamanla sönümlenir… Lakin bir mazlumun duası ya da bir hakkın sessiz çığlığı, ebediyetin defterine kaydolur.

İnsan bazen bir vazifenin yüküyle tartılır; yüreğiyle değil… Elbet gönül, herkesi hoşnut etmek ister; her omza bir ferahlık, her yüze bir tebessüm kondurmak niyetindedir. Ancak öyle anlar vardır ki, alınacak karar, kalpte değil, vicdanla tartılır; adalet terazisi ise zaman zaman sessizliğin içinde çığlık atar. Çünkü adil olmak, yalnızca sevileni değil, gerekirse istenmeyeni de yapabilme cesaretidir. İnsana düşen, adaletin ruhuna sadık kalmaktır; alkışa değil, doğruya kulak vermektir.

Zaman olur, kulaklara türlü haberler fısıldanır; kimisi nefretin, kimisi kıskançlığın perdesinden süzülür. Oysa gerçek, çoğu zaman görünmeyenin ardındadır. Her anlatılan doğru, her sessizlik suç değildir. İnsan, hüküm vermeden evvel, kalbinin değil, vicdanının pusulasına bakmalı; bir haberin değil, hakikatin izini sürmelidir. Aksi takdirde, adaletin gölgesinde zulüm büyür, ve insan, iyiliğin adını kullanarak kötülüğe ortak olur.

İşte bu yüzden, karar verirken en büyük emanet kalptir; ama en ağır sorumluluk da adalettir. Sevilmemek, alkışlanmamak pahasına bile olsa, haklı olanı seçmek, insana yakışandır. Çünkü nihayetinde, insanlar değil, Hakk şahitlik eder her işimize.

Zira insan, bazen istemeden de olsa zorlu kararların eşiğine gelir; yükümlülük ve sorumluluk, gönül terazisinden ağır basar. Fakat ne olursa olsun, hakkı gözeten, vicdanıyla yüzleşmekten kaçmayan her kul, Rabbin katında şereflidir. Güç sarhoşluğu ile değil, tevazu ile yoğrulan bir idare; hem halkın gönlünde taht kurar, hem de ilahi adaletin gölgesinde daim olur. Ve unutmamak gerekir ki gün gelir, herkes kendi hükmünün terazisinde tartılır.

Bu yazı toplam 573 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YASAL UYARI: Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Hakkarihabertv.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
Erol Hanlıgil Arşivi

GÖSTERİŞİN GÖLGESİNDE

24 Eylül 2025 Çarşamba 09:05

ZAMANIN GÖLGESİNDE KEŞKELER...

28 Temmuz 2025 Pazartesi 09:06

SUİZAN & HÜSN-İ ZAN

07 Temmuz 2025 Pazartesi 11:27

Bir Ömrün Sessiz Kahramanı: BABA

15 Haziran 2025 Pazar 16:57

DİLSİZ MİSAFİR...

28 Mayıs 2025 Çarşamba 16:52

Bir Ömürlük Dua :ANNE

11 Mayıs 2025 Pazar 11:02

BİR UMUDUN ARDINDAN…

04 Mayıs 2025 Pazar 10:53

HAKKARİ'DE YİTİP GİDEN CANLARA BİR VEDA

23 Nisan 2025 Çarşamba 18:15

Yol arkadaşı; ÖĞRETMEN'dir

24 Kasım 2024 Pazar 12:51

Zaman

09 Ekim 2023 Pazartesi 21:29