ZAMANIN GÖLGESİNDE KEŞKELER...
Zaman, küflü bir sandığın içindeki eski mektuplar gibidir bazen; ne açmaya cesaret edersin ne de atmaya… Bir bakış, bir kelime, bir susuş… Hepsi kalır insanın yüreğinde, daha evvel söylenememiş cümlelerin gölgesinde.
Pişmanlık dedikleri, ne bir andır ne bir anı; o, içten içe işleyen bir sızı, zamana sinmiş bir sessiz çığlıktır. Ve yine zaman, eski bir söğüt yaprağı gibi hışırdar usulca; her kıvrımında bir hikmet, her köşesinde bir ukde gizlidir. Gönül, vaktiyle söylenmemiş her söz için bir kandil yakar kendi içinde. Sessizliğin en gürültülü hâli, pişmanlıktır çoğu zaman. Ne geceler yetebilir o yükü taşımaya, ne de sabahlar kâfi gelir yüzleşmeye…
İnsan, en çok kendine gecikir; en doğru sözü en geç vakitte söyleyendir çünkü. Geriye dönüp baktığında, "keşke"lerle örülmüş sokaklarda kaybolur. Nice vaka vardır ki bir bakışta, bir suskunlukta saklıdır. Gönül bir kez ürperince, ne bir özür yetişir zamanın ucuna ne de bir sarılış teselli olur artık.
Zira bazı pişmanlıklar, öyle bir iz bırakır ki insanın ruhunda, suya düşen yıldız gibi; sönse bile izi kalır, gözün en derin hatırasında. Bir hevesle es geçilen bakış, bir gururla yutulan sevda, bir vedaya bile layık görülmeden yitirilen dostluk… Her biri, içte büyüyen sessiz bir ah olur. Ki o ah, ne zamana sığar, ne de sükûta… Öyle bir derttir ki adı konulmaz; bir yara vardır ama kimse göremez. Çünkü pişmanlık, yüreğin en tenha köşesine kurulur ve oradan konuşur yalnızca sahibine.
Ve sonsuzluk… Ne garip kelâm. Zamanın ötesinde, unutulmazların mekânı. Ölçüye sığmaz bir serinlik gibi, sonsuzluk, bazen bir hatırada, bazen bir dualı gecede kendini hissettirir. Çünkü her gidenin ardında kalan bir cümle vardır: Tamamlanamamış, tamamlanması da mümkün olmayan… Belki bir merhaba, belki bir elveda. Ama en çok da, söylenmemiş bir “özür” ve sarılamamış bir "affet"…
Kim bilir, zamanında söylenen bir kelime bir ömrü kurtarabilir. Ama ihmal edilen her kelâm, sonsuzluğa gömülür; tıpkı eski bir aynanın çatlağında kaybolan bir yüz gibi. Artık ne silinir o iz ne de onarılır. O yüzden, gönül diliyle yaşayan her can, vakit varken susmamalı; zira suskunluk bazen en keskin pişmanlıktır. İnsan bazen fark etmeden incitir; sonra bir ömür acısını taşır da kelâm bulamaz. Vaktiyle bir tebessüm yeterken, sonra binlerce kelime kifayetsiz kalır. Geriye yalnızca kalbin kıyısında yankılanan bir cümle kalır: “Keşke...”
Ve bu “keşke”, her gece yıldızlara bakarken bir dua olur; her sabah aynaya bakarken bir ah... Zira bazı pişmanlıklar vardır ki, bağışlansa dahi unutulmaz; çünkü unutmak, yeniden olmamış gibi yaşamak ister, ama gönül her defasında aynı yerden hatırlar.
Zamanın yankısız dehlizlerinde dolanırken, geçmişin gölgesi usulca çöker yüreğe. O an anlarsın; ne kırdığın kalp, ne de kaçırdığın bir an geri döner. Her pişmanlık, içten içe bir dua gibi yükselir semaya; belki affedilmek için, belki sadece unutmak için.
Bir tebessümün, bir özrün, bir vedanın zamanında söylenmemesi, yılların suskunluğuna dönüşür. “Keşke”ler sarmaşık gibi sarar kalbin en kuytu köşesini ne kadar zamana sarılsa da, izi kalır. Bazı duygular vardır ki ne yazıyla anlatılır ne sözle dökülür; sadece bir bakışta, bir iç çekişte gizlenir. İşte bu yüzden, yaşarken söylemek gerek “iyi ki”leri...
O zaman ne bir adımı eksik atmalı, ne bir sevgiyi eksik yaşamalı. Çünkü her pişmanlık, sonu gelmeyen bir hikâyenin içinde, virgülden sonra saklıdır. Sonsuzluk, yürekle okunan, dil ile değil, göz ile konuşulan bir menzildir. Vaktinde söylenmeyen “kıymetlisin” cümlesi, sonra yıllarca beyninde yankılanır. Ve iş işten geçtikten sonra sadece göz değil, ömür ağlar.
O hâlde…
Bir sözün varsa, zaman varken dile düşür.
Bir sitemin varsa, gönülle söyle, kinle değil.
Bir vedan varsa, hakkını ver…
Ve seviyorsan; Erteleme.
Çünkü her gecikme, sonsuzluğa bir pişmanlık armağanıdır.
Ve unutma:
"En çok da içimizde sustuklarımızla yorulur, içimizde sakladıklarımızla eksiliriz.."