ÖMÜR DEDİĞİN

İnsan hayata bir defa gelir. Bu cümleyi belki defalarca duyduk, ama çoğu zaman anlamını gerçekten düşünmeden geçtik. Gündelik koşuşturmanın içinde kaybolurken, yılların nasıl geçtiğini fark etmedik. Bir baktık ki çocukluk çoktan geride kalmış, gençlik de avuçlarımızın arasından süzülmüş gitmiş. Geriye sadece "ne zaman bu kadar büyüdüm?" sorusu kalmış.

Eskiler, "ömür sermayesi" derdi. Ne de doğruymuş. Çünkü her yeni gün, bu sermayeden bir dilim eksiltir. Her nefes, ömrümüzden bir yaprak daha koparır. Ömür, dünyaya kazık çakmak değil, dünyada iz bırakmaktır. Bir tebessüm olur bazen bıraktığın, bazen bir öğrencinin hafızasında kalan tek bir cümle... Belki karda üşüyen bir çocuğun elini tutmaktır kıymet...

sans-titre-3Göz açıp kapayıncaya kadar geçip giden zaman, geride nice "keşke"ler bırakır. Ve insan, çoğu zaman bu "keşke"lerin içinde pişer, yanar, olgunlaşır. Zira ömür dediğin, çoğu zaman fark etmeden tükettiğin, ama bir daha asla geri alamayacağın tek sermayendir.

Bu yüzden "sonra" dememeli insan. Seviyorsa söylemeli, özlüyorsa aramalı, kırdıysa özür dilemeli. Çünkü belki de bir daha fırsatı olmayabilir. Hayat, gururu değil, gönlü büyük olanların işidir. Ömür dediğin aslında çok kısa, belki de birkaç hatıradan, birkaç fotoğraftan ibaret.

Hayat sadece çalışmak, bir yerlere yetişmek, sorumluluklar altında ezilmek değildir. Arada durup soluklanmak da gerekir. Bir çayın tadını almak, sevdiğin biriyle göz göze bakmak, kendine "iyiyim" diyebilmektir hayat. Zaman bir nehrin suyu gibi akıp gidiyor. Geriye dönüp baktığında, sadece kalpten yapılan iyilikler kalıyor hatırda.

Mal, mülk, makam... hepsi gelip geçici. Asıl olan; kaç gönüle dokunduğun, kaç yüreği sarabildiğin? Kaç kere içten gülümsediğin, kaç kez gözyaşı döken birine omuz olduğundur? İnsan bazen durup düşünmeli: "Ne için yaşıyorum?" diye. Günler birbirini kovalıyor, aylar yıllara dönüyor. Biz hâlâ bir yerlere yetişme derdindeyiz.

Oysa aslolan, hayata neler kattığın ve kimlerin gönlünde iz bıraktığındır. Çünkü ömür dediğin... ne kadar dolu yaşarsan o kadar anlamlıdır. Ne kadar gönül kazanırsan, ne kadar güzel anı biriktirirsen, o kadar iz bırakırsın. Ömür; ne çok yaşadığınla değil, neye ve kime ne kadar değer kattığınla ölçülür.

Ahiret için yapılan bir dua, mazluma uzatılan bir el, gönül alıcı bir kelâm... Belki de kurtuluşun anahtarı budur. Çünkü bu dünya bir konaktır. Geliriz, kalırız, ve zamanı gelince yürür gideriz. Ve ne gariptir ki, hayatın kıymetini çoğu zaman kayıplarla öğreniriz.

Bir dost gidince, bir anne susunca, bir baba sessizce çekilince anlarız aslında ne kadar geç kaldığımızı. Ama zaman, hiçbir gözyaşına dönüp bakmaz. Giden dönmez, söylenmeyen her söz boğazda düğüm olur. Hayat, "bir daha gelmeyeceğin" bu dünya için, ne kadarını hakikate ayırdığınla anlamlı.

Her seçim, ömründen bir tuğla çeker. Her karar, kaderin bir cümlesi olur. Ve sen; ya sağlam bir yapı bırakırsın ardında ya da enkaz hâlinde bir pişmanlık... Bu yüzden, bir dost seçerken kalbinle ölç. Bir iş seçerken vicdanını tartıya koy. Bir eş seçerken gönlünü dinle. Bir vakti değerlendirirken ölümle göz göze gelmişçesine hisset...

İnsan yaşlanınca fark ediyor çoğu şeyi. Asıl önemli olanın birine zaman ayırmak, içten bir sohbet etmek, bir dostla gülmek, bir aile sofrasında huzur bulmak olduğunu... Oysa biz, bunları hep "ileride" yaparız sanıyoruz.

Ömrümüz boyunca birçok rol verildi bize. Evlat olduk, öğretmen olduk, anne-baba olduk, eş olduk... Ama en az oynadığımız rol belki de "kendimiz" olduk. Çünkü hep başkaları için yaşarken, içimizdeki o gerçek sesi susturduk. İçimizdeki çocuk hep sus pus kaldı, bir çiçeği koklamak yerine iş yetiştirdik, bir dostla doyasıya gülmek yerine randevuya koştuk, bir gökyüzünü seyretmek yerine ekranlara hapsolduk.

Ömür dediğin; bazen bir sabah ezanında başlar, bazen bir gözyaşının içinde tükenir. İnsan, zamanın kıymetini çoğu zaman geç kalanlarda, elden kayanlarda, dönülmeyen yollarda anlar. Meğer ne çok şeyi "sonra"lara saklamışız... Ama bilmezmişiz ki bazı sonralar, hiç gelmezmiş.

Hasılı; bu dünyaya bir daha gelmeyeceğiz. Ne zaman veda edeceğimizi de bilmiyoruz. O yüzden şimdi yaşadığımız anı gerçekten yaşamak, kıymet bilmek, sahip olduklarımıza şükretmek gerek. Geçmişin pişmanlıklarında boğulmak ya da geleceğin kaygısında kaybolmak değil, bugünü fark ederek yaşamak... Ve her seçimin, bir gün mutlaka seni bulacaktır...

Hangi arkadaşla gülüp, hangisiyle sustuysan; hangi işte kalıp, hangisini terk ettiysen; hangi sevdaya tutunup, hangisinden kaçtıysan... Her biri kaderin kıyısına not düşer elbet. O yüzden bugün, şu an, bir şeyleri değiştirmek için geç değil. Sevdiklerini ara, kendine vakit ayır, birine yardım et, affet...

Çünkü bu dünya fanidir. Giden geri gelmez, yaşanmayan an geri dönmez.
ÖMÜR DEDİĞİN; BİR NEFESTİR ASLINDA. ALIRSIN, VEREMEZSİN...

Bu yazı toplam 708 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YASAL UYARI: Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Hakkarihabertv.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
Erol Hanlıgil Arşivi

Bir öğretmenin sessiz vedası

22 Kasım 2025 Cumartesi 10:27

İlahi Adaletin Gölgesinde..

27 Ekim 2025 Pazartesi 12:06

GÖSTERİŞİN GÖLGESİNDE

24 Eylül 2025 Çarşamba 09:05

ZAMANIN GÖLGESİNDE KEŞKELER...

28 Temmuz 2025 Pazartesi 09:06

SUİZAN & HÜSN-İ ZAN

07 Temmuz 2025 Pazartesi 11:27

Bir Ömrün Sessiz Kahramanı: BABA

15 Haziran 2025 Pazar 16:57

DİLSİZ MİSAFİR...

28 Mayıs 2025 Çarşamba 16:52

Bir Ömürlük Dua :ANNE

11 Mayıs 2025 Pazar 11:02

BİR UMUDUN ARDINDAN…

04 Mayıs 2025 Pazar 10:53

HAKKARİ'DE YİTİP GİDEN CANLARA BİR VEDA

23 Nisan 2025 Çarşamba 18:15