MALADROİT
Maladroit derlerdi kendisine.Adı Serkandı tabi.Annesini henüz on beş yaşındayken kaybetmişti.Kendisinden küçük üç kardeşinin tüm yükü bir defadan üzerine yıkılıvermişti sanki.Babası zaten çok ilgilenmiyordu kendileriyle.Annesinin hastalığa yakalanıp ölmesinin bir nedeni de babasının ilgisizliği ve sorumsuz oluşuydu belki.Küçük yüreğine ağır geleceklerin çetelesini tutamıyordu daha bu yaşında.
O sene güçlükle okulunu bitirmiş olsa da devam edemedi.Daha önce çok duyduğumuz hayat hikayelerinin bir benzerini artık o da yaşamaya adaydı.Okulunu bırakıp kağıt vb gibi geri dönüştürülebilir ürünleri toplamaya başlamıştı.Gayesi, babasının ilgilenmediği kardeşlerini beslemek ve okutmaktı.En sevindiği durum ise evin tapusunun ölen annesinin üzerine olmasıydı.Her ne kadar ölüm ile mutlu olmayı bir arada düşünemese de annesinin ruhunu şad olması ve kardeşlerinin eğitimini tamamlaması için bu hüzünlü evin varlığı O’na mutluluk veriyordu.
Okulu erkenden bırakıp hayat okuluna devam ettiği için ve bir de çok utangaç olduğu için her nedense sosyal çevresi kendisine “Maladroit” lakabını takıvermişti.Kelime anlamı “Beceriksiz, sakar”dı.Fakat o koca yüreğiyle Oscar Ödülleri O’nun yüreğinin kırıntısını oylayamazdı ya…
Kağıt topladığı zamanlar kendisinden daha küçük ve okuluna devam eden çocukları görünce, böyle şeyler sadece filmlerde olmaz ya deyip, onlara dinlenme vakitlerinde beraber kitap okumayı teklif etmişti.Olur ya kader gayrete aşıktır.Belki ileride eğitimine devam edebilirlerdi.
Böylece Serkan ile birlikte on iki çocuk daha kalplerinin paslanmasına dur diyorlardı.Serkan’ın babası Talat sorumsuzluğu yetmezmiş gibi bir de evlerine, çocuklarına danışmadan üvey anne getirince Serkan ve kardeşleri bir defa daha yıkılmıştı.Talat için hayat öyle normal devam ediyordu ki çocuklar çocukken bu taşlaşmış kalbin o bedende duruşuna anlam veremiyorlardı.
Serkan, kardeşlerini tembih etti o gece.Üvey annelerine saygısızlık yapmamaları gerektiğini ve fakat kendisi ile mümkün mertebe mesafeli olmayı öğütlemişti.Çocuklar o denli terbiyeli ve akıllıydı ki herhangi bir haksızlığa uğradıkları zaman, babalarına rağmen kolluk görevlilerine derhal başvuracaklarını biliyorlardı.Fakat Serkan bir sorun çıkmasın diye her gün Allah’a dua ediyordu.
Bu şekilde beş yıl geçti ve Serkan’ın kardeşleri artık üniversiteye yerleşmiş, başka illere taşınmışlardı.Tatillerde de gelmiyor, hem çalışıyor hem de farklı eğitimler alıyorlardı.Serkan’ın kaygıları daha da azalmıştı.Artık sıra kendisine gelmişti.Kağıt topladığı arkadaşlarının tamamının da eğitimine devam etmesini sağlamıştı.Lise eğitimi yarım kalmıştı.Fakat öncesinde kardeşleri ile birlikte, annesinin hatırası olan miras kalan evden haklarını almak için bir avukata başvuru yaptılar.Avukata durumu anlatıp, vekaleti de verdikten sonra Serkan, kendilerinden bihaber babasına veda dahi etmeden evden eşyalarını topladı ve çıktı.Nasılsa haklarını almak için yasal süreci başlatmışlardı.
Serkan, yarım kalan eğitimi için derhal başvurusunu yaptı ve yeteri kadar parası da vardı artık ayrı ev tutmak için.
Yaklaşık bir ay sonra babasının trafik kazası geçirerek vefat ettiğini öğrenmişti.Her ne kadar kendisine “Maladroit” lakabını takanlara babası da eşlik etmiş olsa, O üzerine düşeni yaptı ve babasının cenazesine kardeşleri ile birlikte katıldı.
Hayat, ders alacağın en hakikatli öğretmendi.Boşuna hayat okulu demiyorlardı.Serkan ve kardeşleri bundan sonrası için çok daha güçlü ve umutluydu.Tevazu ve gayret ekmekleri, sabır ve mücadele silahlarıydı.