Leyla Sapmaz
Eziyet salkımları
Toplumsal yapımızda insan haklarına aykırı düşen her uygulama, tıpkı bir salkım gibi birbirine bağlı sorunları beraberinde getirir. Bu zincirleme etki, temelde adalet duygusunu ve hukukun üstünlüğüne olan inancı zedeler. İyi işleyen bir düzen için, öncelikle bireyin huzurunu ve onurunu merkez alan bir anlayışın hakim olması gerekir.
Şeffaflık ve hesap verebilirlik, sadece etik bir zorunluluk değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal gelişmişliği teşvik eden pratik araçlardır. Herkesin kendini güvende hissettiği, ahlaki değerlerin rehber olduğu bir ortam, potansiyelin tam olarak ortaya çıkmasını sağlar.
Bu gelişim manifestosu, ne özel bir grubu ne de bir kurumu hedef alır; yalnızca daha güçlü, daha adil ve daha refah dolu bir toplum inşa etme idealini savunur. İnsan merkezli sistemler, daima en yüksek verimi ve en kalıcı başarıyı getirir.
Bir toplumun gerçek gücü, sahip olduğu değerlerin kalitesinde yatar. Adalet, hukukun üstünlüğü ve ahlaki sorumluluk, bireysel ve kolektif huzurun temel taşlarıdır. Bu ilkeler sarsılmaz olduğunda, denetim mekanizmaları şeffaflıkla işler ve güven ortamı kendiliğinden yeşerir.
Zira mesele, sadece kuralların varlığı değil, o kuralların özündeki insan onuruna verilen değerdir. Bu saygı, sosyal ve ekonomik kalkınmayı tetikleyen asıl itici güçtür. Herkesin eşit fırsatlara sahip olduğu, emeğin karşılığını bulduğu bir yapı, bireylerin potansiyelini tam olarak ortaya çıkarmasını sağlar.
Gelişmişlik sadece ekonomik verilerle ölçülemez; aynı zamanda bireylerin kendini güvende hissetmesi, haklarının korunduğunu bilmesiyle mümkündür.
Tıpkı, eski taş evde köşede duran gürgen ağacından yapılma o sağlam saat gibi. Bu saat sadece zamanı göstermiyordu sahibine göre, akrep ve yelkovan her tur attığında, geçmişten bir anı fısıldamakla kalmıyor; gecikmesinde sıkıntı hasıl olacak, vazgeçilmeyecek halleri ve hakları anlatıyordu. O saatin tok sesi, kadranı toz tutmuş olsa da en kutsalı, saygıyı, korumayı, sahip çıkmayı, güveni unutturmuyordu.