Nevzat Kızılban
Hakkari dağların gölgesinde sessiz bir yükseliş ve görkemli bir tarih fısıltısı
Bazı şehirler vardır; manzaraları zihnimize kazınır, ayrıldıktan çok sonra bile ruhumuzun derinliklerinden bizi çağırır. Hakkari, işte tam olarak o şehirlerin en görkemli, en hüzünlü olanıdır.
Güneş, Zagrosların heybetli doruklarına selama dururken gökyüzünü bir kez daha kızıla boyadığı o anlar... Hakkari, coğrafi bir bölgeden çok öte, bir iç çekişin manzarasıdır. Buzul göllerinden derin vadilere, her köşesi bir hatıra, her doruğu bir özlem taşıyan kadim bir diyardır burası. Üzerine yazılan o eşsiz cümlenin tüm anlamını bulduğu yerdir: "Gidince değil, görünce özlenen."
I. Manzaranın Ötesindeki Hüzün
Hakkari'ye yapılan her yolculuk, aslında zamanın katmanları arasında bir medeniyet keşfidir. Kentin siluetini çizen heybetli dağlar, sadece bir manzara sunmaz; aynı zamanda sessiz bir veda hissini de beraberinde getirir. Güneş zirvelerin gölgesine çekilirken, gökyüzünün son parlayışı, sanki bu kadim toprakların tarihe fısıldadığı son sözlerdir.
Burası, coğrafyanın en vahşi, en el değmemiş şiirle buluştuğu yerdir. Buzullar, doruklar, derin vadiler, yüksek yaylalar ve masmavi buzul gölleri... Çaylar, dereler ve nehirlerle sulanan, rengârenk endemik çiçeklerle bezenmiş otlaklar, Hakkari'nin bakir tabiatını gözler önüne serer. Her kaya, her mağara, bir resimli kitap gibi açılır ve binlerce yıllık bir hikâyeyi fısıldar.
II. Medlerden Mirliğe: Tarihin Canlı Laboratuvarı
Ancak Hakkari'nin asıl görkemi, topraklarının derinliklerinde saklıdır. Tarih, bu coğrafyada adeta bir nehir gibi akmıştır. Medlerden Karduklara, Guti, Hati ve Sêmêrlerden köklü medeniyetler bu topraklarda derin izler bırakmıştır.
Özellikle Mervaniler ve Eyyubiler döneminin ihtişamını, yerel mirlerin yönetimindeki özgün kültürü sinesinde barındırmıştır. Hakkari, bu zengin geçmişiyle, yalnızca bir kış turizmi veya doğa harikası destinasyonu değil, aynı zamanda Yakın Doğu tarihinin canlı bir laboratuvarıdır.
Şehir, modern dünyanın gürültüsünden uzakta, dağların gölgesinde sessiz bir dinginlik sunar. Burayı ziyaret edenler, sadece doğanın gücü karşısında hayranlık duymaz; aynı zamanda, zamanın ve tarihin ağırlığını hisseder. Zira Hakkari, bir yerin sadece varoluşuyla değil, aynı zamanda içinden geçen zamanın ruhuyla nasıl görkemli olabileceğini gösterir.
III. Görünce Özlenen Bir Coğrafya
Hakkari, manzarasıyla dimağınıza kazınan, size eşsiz bir hüzün ve dinginlik bırakan bir coğrafyadır. Dağların gölgesinde fısıldanan her veda, aslında görkemli bir tarihe yapılan bir yolculuğun başlangıcıdır.
Bu yüzden, o söz bir kez daha yankılanır:
“Bazı yerler vardır… Gidince değil, görünce özlersin.”
Hakkari, sadece bir kent değil; dağların ardına çekilen güneşin son parıltısında dahi, ruhunuzun derinliklerinden sizi çağıran, görkemli bir hüzün coğrafyasıdır.