Nevzat Kızılban

Nevzat Kızılban

ANLAYIŞI KIT ZİHNİYET

ANLAYIŞI KIT ZİHNİYET

ANLAYIŞI KIT ZİHNİYETİN GÖLGESİNDE DÜŞÜNCENİN VE YAZMANIN ONURLU DİRENİŞİ
İnsanı diğer tüm canlılardan ayıran en yüce meziyet olan düşünme ve bu düşünceleri yazıya dökerek kalıcı kılma eylemi, her çağda medeniyetin temel taşı olmuştur.

Yazı, uygarlığın belleği, ilerlemenin motoru ve kolektif bilincin aktarıcı damarıdır. Ancak, düşüncenin özgürce yeşermesi gereken topraklarda, "anlayışı kıt, dar, radikal ve feodal zihniyetlerin" duvarları yükseldiğinde, yazmak basit bir eylem olmaktan çıkar; bir direniş biçimine, bir cesaret manifestosuna dönüşür. Kalemini toplumsal sorumluluk bilinciyle kullanan aydınların mücadelesi, bugün tam da bu çetin zeminde, hakikat arayışının onuruyla verilmektedir.

Hakikate Ayna Tutmak ve Kalemin Cesareti
Yazmak, var olanı kaydetmekten öte, toplumsal ve siyasal çelişkileri, adaletsizlikleri ve hakkaniyetten uzaklaşmayı dile getirme cüretini topluma sunan yoldur. Yazı, hayata en saf haliyle ayna tutar ve edinilmiş zararlı ezberlerin üzerine gitme cesaretini talep eder. İçinde bulunduğumuz kentler ve coğrafyalar ise, devranların birbirini izlediği, ideolojik körlüklerin hüküm sürdüğü ve dar siyasi yapılar tarafından domine edilen alanlar haline gelmiştir. Bu ortamda, "farklı" bir söz söylemek dahi, kişisel bir fedakârlık gerektiren bir cesaret meselesine dönüşmektedir.

İnsaf, adalet ve hakkaniyet ilkelerinin unutulduğu, rasyonel tartışma ikliminin yok olduğu bir kentte, hakikatleri dillendirmek, su üstüne yazı yazmak kadar beyhude bir çaba gibi görülebilir. Ancak tam da bu umutsuzluk anında yazar, herhangi bir güce, hizbe ya da örgüte dayanmadan, sadece fikir ve düşüncesinin namusuna yaslanarak memleketine karşı olan tek sorumluluğunu yerine getirmelidir: Yazmak. Kanımızca, bu sorumluluğu yerine getirmenin başka onurlu bir yolu yoktur.

Cepheleşme Baskısı ve Vicdanın İndirgenmesi
Yazının temel sorumluluğu, hakikati aramak ve toplumu aydınlatmaktır. Yazar, bu uğurda bir kesimin taraftarı olmak ya da bir ideolojinin militanlığını yapmak zorunda değildir. Düşünceyi beyan etmek, kimsenin hışmına uğramayı gerektirmediği gibi; eleştiriye konu olan kişi, grup veya örgütlerin de yazara karşı müspet ya da menfi bir tutum sergilemesi zorunlu değildir. Bu, uygar bir tahammül kültürünün ve fikri tartışma ortamının doğal gereğidir.

Ne var ki, bugün gelinen noktada, yazılan her satır bir cepheleşmenin parçası olarak görülmekte, yazar adeta zorla bir safa itilmektedir. Bu keskin kutuplaşma, düşünceyi baskı altına alan en sinsi tuzaktır. Daha da vahimi, vicdan dahi artık evrensel bir değer olmaktan çıkıp, kimin tarafında durduğuna göre ölçülüp değerlendirilen bir taraftarlık ölçütüne indirgenmiştir. Bu zihniyet, toplumsal diyalog alanını kurutarak, yalnızca duygusal tepkilere dayalı kısır döngüleri beslemektedir.

Zihinsel Kırılma ve Duygusallığın Hâkimiyeti Sorunu
Bu çağın en ağır sorunlarından biri, algısı kapalı, kişiliği sorunlu ve üslubu vasat dar radikal ideolojik yığınlara söz söylemenin imkânsızlığıdır. Bu zihniyet, eleştirel düşünceye karşı tam bir tahammülsüzlük sergiler. Derin bir fikir alışverişi yapmak neredeyse imkânsızdır, çünkü mantık ve rasyonel argümanlar yerine, duygusal tepkiler ve ideolojik refleksler devreye girmektedir.

Toplumumuzda analitik düşünmek ve aklıyla davranmak yerine, duygusal tepkilerle hareket etme eğilimi ciddi bir zihinsel kırılmaya işaret etmektedir. Düşünmek insana özgü en değerli meziyettir. Bir toplum düşünme kabiliyetini kaybettiğinde, düşünen ve düşüncelerini yazıya döken insanların işi zorlaşır. Rasyonel olanın yerini duygusal tepkilerin alması, sadece entelektüel hayatı değil, siyasal ve sosyal yaşamı da felç eden, çok ağır bir problemdir.

Nitelikli Kalma Sorumluluğu ve Sessizliğin Gücü
Yazarın görevi, bu duygusal fırtınanın ortasında serinkanlılığını korumaktır. Yazar, herkes gibileşirse nitelikli kalma özelliğini kaybeder ve bir süre sonra gündeme getirdiği konuların niteliği de tartışılır hale gelir.

Yazarın amacı, popülist akımlara teslim olmak değil, eleştirel düşünceye karşı örülmüş bu ağı delmeye yönelik cüretkâr ve güçlü bir çıkış yapmaktır. Toplumu güçlendirecek erdemlerin peşinden gitmek, hepimizin aydın sorumluluğudur.

Duvarın bir yanında süregelen umursamazlık ile diğer yanında hüküm süren sessizlik ve kayıtsızlık, bizleri sürekli yeniden düşünmeye sevk etmelidir. İhtiyacımız olan, uygar, serinkanlı ve düşünceye saygılı bir ortamdır.

Unutulmamalıdır ki, yazmanın gücü sadece doğrudan söylenen sözlerde değil, aynı zamanda anlatılanın içinde sessiz bırakılanda da gizlidir. Bazen bir sessizlik, bütün sözlerden daha anlamlıdır. Düşüncenin namusunu taşıyan kalemler için, zorlu bir ortamda dahi yazmak, sadece bir görev değil, onurlu bir varoluş biçimidir.

Tahammül Kültürünü Geliştirmek İçin Somut Öneriler
Bu minval üzerine bir tahammül kültürü geliştirebilirsek, toplum adına büyük bir kazanç elde ederiz. Bu hedefi gerçekleştirmek için sadece dileklerde bulunmak yerine, toplumsal hayatın her alanında uygulanabilecek somut adımlar atmak gereklidir.
Tahammül Kültürünün İnşası İçin Beş Temel Adım:
* Eğitimde Eleştirel Düşünce ve Empati Odaklılık:

* Ne Yapılmalı: Okul öncesinden üniversiteye kadar, müfredatlara sadece bilgi aktarmayı değil, eleştirel okuma, mantıksal analiz ve argümantasyon tekniklerini öğreten dersler eklenmelidir.
* Etkisi: Bu, bireyleri duygusal tepkilerden rasyonel tartışmaya yönlendirir ve farklı fikirlere bilimsel bir merakla yaklaşmayı öğretir. Empatiyi geliştiren hikaye ve simülasyonlarla, karşı tarafın neden öyle düşündüğünü anlama çabası pekiştirilir.

Medyada Rasyonel Tartışma ve Üslup Standardizasyonu:
* Ne Yapılmalı: Haber ve tartışma programlarında, duygusal manipülasyondan uzak duran, yüksek ses ve hakarete prim vermeyen, analitik üslubu teşvik eden yayın ilkeleri benimsenmelidir. Tartışmacılar, kişisel saldırılar yerine fikri temellere odaklanmaya zorlanmalıdır.
* Etkisi: Kamuoyu önündeki tartışmaların seviyesi yükselir, cepheleşmeyi körükleyen kutuplaşmış dilin normalleşmesi engellenir.

Siyasette Fikri Zemine Dönüş ve Ötekileştirici Dilin Reddi:
* Ne Yapılmalı: Siyasi aktörler, ideolojik yığınlara seslenmek yerine, somut politika önerileri ve rasyonel argümanlar üzerinden rekabet etmelidir. Siyasi liderler, ötekileştirici ve düşmanlaştırıcı dili derhal ve kesin bir dille reddetme sorumluluğunu üstlenmelidir.

Etkisi: Vicdanın bir taraftarlık ölçütü olmaktan çıkıp, evrensel bir değer olarak yeniden algılanmasına zemin hazırlanır.
* Sivil Toplumda Çeşitliliğe Dayalı Diyalog Platformları:
* Ne Yapılmalı: Farklı görüş, inanç ve yaşam tarzlarına sahip bireyleri bir araya getiren, güvenli ve yapılandırılmış diyalog platformları kurulmalıdır. Bu platformlarda, katılımcıların birbirini "düşman" değil, "fikri rakip" olarak görmesi teşvik edilmelidir.

Etkisi: Algısı kapalı zihniyetlerin duvarları aşılır, derin bir fikir alışverişi için zemin oluşur.
* Sanat ve Edebiyatın Eleştirel Rolünün Desteklenmesi:
* Ne Yapılmalı: Toplumsal çelişkilere ayna tutan, sorgulayıcı ve eleştirel düşünceyi besleyen sanat ve edebiyat eserleri teşvik edilmeli ve korunmalıdır. Yazar ve sanatçıların düşünce namusunu koruyabilmeleri için hukuki ve etik güvenceler sağlanmalıdır.

Etkisi: "Farklı" söz söylemenin bir cesaret meselesi olmaktan çıkarılıp, sanatsal bir görev olarak kabul edilmesine katkı sağlanır.
Bu direniş, modern bir toplumun inşasında en sağlam harç olacaktır. Yazmanın ve düşünmenin onurlu direnişi, ancak bu somut adımlarla desteklenen bir tahammül kültürü ikliminde toplumsal bir zafere dönüşebilir.

Bu yazı toplam 1309 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YASAL UYARI: Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Hakkarihabertv.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
Nevzat Kızılban Arşivi

HAKKARİ'NİN UYANIŞI

08 Ekim 2025 Çarşamba 13:55

KOYUN SÜRÜSÜ OLMAYALIM

05 Ekim 2025 Pazar 10:53

Türkiye tarımını dönüştürme projesi

22 Eylül 2025 Pazartesi 10:34

1 Eylül Dünya Barış Günü

01 Eylül 2025 Pazartesi 09:25