Nevzat Kızılban
Bu vebal hepimizin, bir memleket muhasebesi
Topraklarından bereket, tarihinden asalet fışkıran bir coğrafyanın çocuklarıyız. Gökyüzünün altında her canlıya yetecek kadar rızkın, her derde derman olacak kadar imkanın olduğu bir memlekette yaşıyoruz.
Ancak bu zenginliğin ortasında; eğer bir evde ocak tütmüyorsa, bir gencin hayalleri işsizlik kıskacında can çekişiyorsa ve bir annenin feryadı hastane koridorlarında yankılanıyorsa durup düşünmek zorundayız.
Sorumluluk, sadece yönetenlerin omuzlarında bir yük değil; bu şehirde nefes alan herkesin gücü nispetinde taşıdığı bir vebaldir.
Sessiz Çığlıkların Mirası
Bizler, birbirimize görünmez bağlarla bağlıyız. Bu bağ, sadece aynı bayrak altında yaşamaktan değil, paylaşılan acılardan ve ortak bir gelecek umudundan gelir. Bakınız, her bir trajedi aslında toplumsal karnemize düşen birer nottur:
* Mevsimlik iş peşinde, bir kamyon kasasında çocukluğunu bırakan o küçük canın üzerimizde hakkı var.
* "İş bulamadım" mahcubiyetiyle odasına kapanan, umudunu yitirip kendine el kaldıran gencin vebali hepimizin.
* İmkansızlıklar yüzünden okul önlüğü yerine iş tulumu giydirilen o talebenin yarım kalan hayalleri bizim eksikliğimizdir.
* Yolsuzluktan veya doktorsuzluktan dolayı bir doğum sancısı ölüm sessizliğine dönüşüyorsa, o kadının hakkını ödeyemeyiz.
* Ve o baba... Çocukları uyanıkken yüzlerine bakmaya utanıp, eve girmek için onların uyumasını bekleyen babanın omuzlarındaki yük, aslında tüm toplumun yüküdür.
Seçen, Seçilen, Atayan ve Atanan
Bu memleketi sevmek, sadece sınırlarını korumak değildir; içindeki insanı yaşatmaktır. Siyasetin kavgalarından, bürokrasinin hantallığından ve "ben yapmadım" kolaycılığından sıyrılma vaktidir.
Seçen de seçilen de, atayan da atanan da aynı amaca hizmet etmelidir: İnsanı yaşatmak. Çalışmak zorundayız; ama sadece kendimiz için değil. Üretmek zorundayız; ama sadece kâr için değil. Paylaşmak ve doyurmak zorundayız; çünkü komşusu açken tok yatanın huzur bulamadığı bir medeniyetin mirasçılarıyız.
Sonuç: Memleket Biziz
Bu memleket, sadece üzerinde yürüdüğümüz bir toprak parçası değil; birbirimize emanet edildiğimiz koca bir yuvadır. Kimse bu sorumluluktan azade değildir. Şikayet etmek yerine elini taşın altına koyan, ötekileştirmek yerine kucaklayan bir anlayışla hareket etmeliyiz.
Unutmayalım ki; bir şehrin refahı, o şehrin en zayıf halkasının mutluluğu kadardır. Eğer o halka kopuyorsa, zincirin tamamı tehlikededir. Gelin, sessizlerin sesi, çaresizlerin çaresi olalım. Çünkü bu memleket hepimizin ve bu hikayeyi güzelleştirmek bizim elimizde.