Nevzat Kızılban

Nevzat Kızılban

Nevzat KIZILBAN kimdir

1 Ocak 1986: Bir Öğrencinin Kış Ortasında Kâbusa Uyanışı
Ders Kitaplarımdan İşkence Hücresine: Bir Hayatın Dönüşümü
'Düşman Hukuku'nun Gölgesinde Bir Üniversite Öğrencisinin Tanıklığı: 1980'ler Türkiye'sinde Yaşanan İnsanlık Suçları: Nevzat'ın Hikayesi1. Masumiyetten Kâbusa Geçiş
Üniversite öğreniminin birinci yılına başlarken içimde taşıdığım coşku, gençliğin bitmek bilmeyen umudu ve geleceğe dair taptaze hayallerdi. Vize sınavlarını geride bırakmış, on beş günlük yarıyıl tatili için ders kitaplarımla dolu bavulumu alıp köyümün yolunu tutmuştum. Annem, babam ve kardeşlerimle yeniden bir araya gelmenin huzuru paha biçilmezdi

.
O gece, sıcacık yatağımda, sobanın hararetinin odayı doldurduğu loş bir ortamda, hayatımın dönüm noktası olacak bir gürültüyle uyandım. Evimizin etrafı askerlerle sarılmıştı; dış kapımız kırılacakmış gibi yumruklanıyordu. Odanın içinde telaşla hareket eden annemi ve babamı gördüm. El ele vermiş, benim ders kitaplarımı, bilimi ve geleceği temsil eden ne varsa, hızla yanan sobaya atıyorlardı.
"Anne, baba, kitaplarımı niçin yakıyorsunuz?" diye sorduğumda, babamın yüzündeki o çaresiz ifadeyi asla unutamam. "Oğlum, evin çevresi asker kaynıyor. Bir yanlışlık olmalı, endişe etme," deseler de, kitap yakma eylemi o anın ve 1980’ler Türkiye’sindeki korku ikliminin en somut, en trajik sembolüydü. Onlar, beni değil, içindeki aydınlanma umudunu, geleceğe dair her türlü ideolojik düşünceyi yakıyorlardı.

2. Gözaltı ve Karakolda İlk Perde
Kapıyı açtığımda, kaba ve tehditkâr bir üslupla içeri daldılar. Ev aranmış, kimlikler kontrol edilmişti. "Nevzat, sen bizimle geleceksin." Annemin itirazlarına, babamın çaresizliğine karşı, gençliğin saflığıyla bir cümle söyledim: "Endişe etmeyin, yanlış ihbardır, gerçekler kısa sürede anlaşılır bırakırlar." Bu söz, ileride yaşayacağım trajedinin ne denli büyük bir ironisiydi.

Zap Karakolu'nda yapılan ilk sorgu, bir askerî komutanın nezaretinde gerçekleşti. Önüme, önceden hazırlanmış 12 soruluk bir metin konuldu. Karşılıklı oturduk, komutan sordu, ben cevap verdim. Cevaplarımı yazdı ve karşılıklı imzaladık. Her şey yasal görünüyordu, ama tuhaf bir hava vardı. Komutan, o esrarengiz sözünü o an söyledi: "Götürüleceğin yer farklıdır. İleride bu dosya senin hayatını kurtaracak." O anın kafa karışıklığı ve bu ifadenin hukukun keyfiliğine dair taşıdığı dehşetli anlam, zihnime kazındı. Hemen ardından gözlerim bağlandı, ellerime kelepçe takıldı ve bilinmeyene doğru sevk edildim.

3. İşkence Hücrelerinde İnsanlık Dışı Muamele
Merkeze vardığımda, buz gibi soğuk bir kış günüydü ve hiçbir soru sorulmadan sistematik bir saldırı başladı. Ellerim kelepçeli, gözlerim bağlı, en az dört kişi dört bir yandan saldırdı. Tekmeler, yumruklar... Yıkmaya, irademi kırmaya çalışıyorlardı. Ama direndim. O an zihnimde tek bir düşünce vardı: "Çok uzadı ben düşmedim, onlar saldırıyor." Fiziksel direnişim, onurumu koruma mücadelesine dönüştü.
Sonraki günler daha da acımasızdı: Soydular, tazyikli su sıktılar, falaka denilen işkenceyle ayak tabanlarım patlayıncaya kadar vurdular. Ardından en korkunç yöntemler: Günlerce çıplak astılar ve bayılıncaya kadar elektrik verdiler. Bu sistematik işkencenin duygusal soğukluğu, insan onurunu hedef alan bir yok etme arzusunu yansıtıyordu. Bu ağır muamelenin ardından atıldığım buz gibi soğuk hücreler, çektiğim acının ve yaşatılan insanlık dışı koşulların bir diğer yüzüydü.

4. Kolektif Kader: Hücredeki Ortam ve Zaman
Hücrede göz bandım çıkarılsa da, ellerim kelepçeliydi. Etraf karanlıktı, ama seslerden anlıyordum. Bu kaderi sadece ben yaşamıyordum. Hakkari'den, Ankara'dan, İstanbul'dan toplanıp getirilmiş yüzlerce kişi vardı: Hukukçular, esnaflar, benim gibi öğrenciler... Bu, bireysel bir hata değil, toplumsal bir baskı mekanizmasıydı.

O korkunç koşullar, 1 Ocak 1986'dan 15 Ekim 1986'ya kadar kesintisiz devam etti. Neredeyse on ay. Bu deneyimi düşündüğümde, uluslararası hukukta bile yeri olan 'Düşman Hukuku'nun bile bu yaşananların yanında ne kadar hafif kaldığını anlıyorum. Yaşadığımız şey, hukukun tamamen ayaklar altına alındığı, insanlığın askıya alındığı bir süreçti.

Ama en kritik direniş anı, işkence salonunda yaşandı. Bir aylık ağır işkecelerin ardından, farklı marka ve modeldeki silahları masalara dizerek bizi topluma ve ülkeye 'terörist' olarak teşhir etmek istediler. Onlarca insan bu kumpasa zorlanırken, ben kararlılıkla reddettim. "Ben böyle bir şeyi nasıl kabul ederim?" diye bağırdım. Bu, bedel ödeme pahasına gerçeğe bağlılığımı gösteren, etik duruşumun en güçlü anıydı. İftirayı reddetme, onurumu koruma mücadelem, beni hayatta tutan yegane şeydi.

5. Mahkeme ve Onur Mücadelesi
Nihayet, 15 Ekim 1986'da askerî hâkim karşısına çıkarıldım. Hâkimin yüzündeki şaşkınlık ve "Ne işin var burada?" der gibi bakışı, yaşadığım her şeyin anlamsızlığını ve keyfiliğini bir kez daha ortaya koydu.
Sonunda, hâkim tahliye kararı verdi. Üniversiteye dönecektim, ama zorla tutulduğuma dair bir yazı istedim. O yazı bana verildi; bir öğrencinin zorla alıkonulmasının resmi belgesi. Üniversite konseyi kararıyla öğrenimime kaldığım yerden devam ettim.
6. Sonuç: Travmayla Yaşamak ve Hayata Tutunmak
Yaşadıklarım, hayatımdaki onlarca tutuklanma ve sürgünlerden sadece bir tanesiydi. Ancak en şiddetlisi, en travmatik olanıydı.

Bugün, o kâbustan otuz yılı aşkın süre sonra, hayata tutunmuş durumdayım. İzmir gibi büyük bir kent için proje üretiyor ve uyguluyorum. Bu, baskıya ve zulme rağmen yaşama ve üretme azminin bir zaferidir. O karanlık dönem, benim geleceğimi mahvetmeye çalıştı ama başaramadı.

Sürece dair tek bir güçlü mesaj vermek istiyorum: Yaşananlar hafızalarda tutulmalıdır. İnsan onurunun ve hukukun üstünlüğünün ne kadar kırılgan olduğunu asla unutmamalıyız.
Bugün yaşıyorsam bir mucizedir. Bu mucize, direnişin, hakikate bağlılığın ve insan onurunu kaybetmeme mücadelesinin sonucudur.

Bu yazı toplam 617 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YASAL UYARI: Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Hakkarihabertv.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
Nevzat Kızılban Arşivi

BİLİNÇ, ÖZ VE ÖZGÜR İRADE

06 Kasım 2025 Perşembe 08:20

BİREYSEL ONURDAN ULUSAL BAĞIMSIZLIĞA

29 Ekim 2025 Çarşamba 09:20

Hakkari'nin gizli hazineleri

26 Ekim 2025 Pazar 11:29

Sessiz çığlık madde bağımlılığı

18 Ekim 2025 Cumartesi 10:48

Hakkari su kaynakları projesi

13 Ekim 2025 Pazartesi 13:26